MÜŞRİK Müslümanlar = Yeni Ehl-i Kitap Müşrik Müslümanlar = Yeni Ehl-i Kitap = Bugün Müslümanların Çoğu
Yusuf 106. Onların çoğu ancak ortak koşarak (ve bir yönden mutlaka şirk katarak) Allah’a iman etmektedirler.
Bu ayetin ve aşağıdakilerin cahiliye dönemi Araplarına seslendiğini düşünüyorsanız büyük hata ediyorsunuz. Kuran'da her bilgi ve her öğüt bizim içindir, Kuran'ı okuyan içindir. Resul zamanında da, şimdi de Allah'a inananların çoğu mutlaka az veya çok şirke batmıştır, ayetin söylediği budur.
Ankebut suresi 46. Ayetinde “Ehl-i Kitap” olanlardan bahsediyor: Onlardan zulmedenleri hariç olmak üzere- Ehl-i Kitapla sadece en güzel yaklaşımla mücadele edin ve onlara deyin ki: “Bize indirilene de size indirilene de inandık. İlahımız ve İlahınız birdir. Biz O’na teslim olanlardanız.”
Kuran gelmeden önce ehli kitap olarak anılan Yahudi ve Hristiyanlar tek ve gerçek İlah olarak “Allah” kelimesini kullanıyorlar mıydı? Hayır. Peki o zaman, yukarıdaki ayetin devamında Ehl-i Kitaba seslenen şu ayetin Yahudi veya Hristiyanlardan bahsetmesi(!) iddiasını nasıl açıklayacaksınız?
Ankebut 61. Andolsun, onlara: 'Gökleri ve yeri kim yarattı, güneşi ve ayı kim emre amade kıldı?' diye soracak olursan, şüphesiz: 'Allah' diyecekler. Şu hâlde nasıl oluyor da çevriliyorlar?
Yukarıdaki ayet kendilerine kitap verilmiş olan Yahudi veya Hristiyanlardan bahsetmiyor, kendilerine Kuran verilmiş olan Müslümanlardan bahsediyor. O yüzden soruya cevap verenler her şeyi yaratanın Allah olduğuna inanıyorlar, fakat yasak ve şirk olduğu halde Allah’ın yanında resulleri de övüp duruyorlar. Oysa Allah Kuran’da besmelenin ardından ilk ayetinde diyor ki: FATİHA: Bütün övgüler, hamd sadece Allah’ındır.
Fatiha 2. “Hamd, din gününün maliki, alemlerin Rabbi Rahman ve Rahim olan Allah’adır. Ankebut 63. … De ki, hamd, bütün övgüler Allah’adır.
Sevgili peygamberimiz her türlü övgüye layıktır. İslamı anlatırken ondan örnek vermek ona selam etmek ve onu örnek almak güzeldir. Ancak, Allah'a ibadet ederken, sadece ve sadece ALLAH diyeceksiniz ve Allah'ı öveceksiniz (Allah'a hamd edeceksiniz), başka hiç kimseyi anmayacaksınız. Yukarıdaki ve aşağıdaki ayetlerde de, bu yazıda da anlatılan konunun özü budur: Müslümanları şirkten kurtarmak.
Saffat suresi 80 ve 81 (son 2 ayeti): Gönderilen bütün elçilere selam olsun! Övgü, hamd ise sadece Allah'a aittir.
Resulleri insani vasıflarıyla övebilirsiniz ancak bunu Allah'ı överken, Allah'ınadının yanında yapamazsınız, aksi halde bu ayetleri inka retmiş ve Allah'a ortak koşmuş olursunuz.
"Namazın, yani ibadetin ardından" resule ve meleklere selam etmekte, Allah'a eş tutmadan övgüler okunmasında sakınca yoktur. Resuller her türlü övgüye layıktır, severiz ve saygı duyarız, Allah'ın emri olan ayetlere göre namazın ardından onlara selam ederiz. Ancak sadece Allah'a ibadet ederiz ve bu ibadet sırasında başkasını övemeyiz. Örneğin Şifayı da sadece Allah'tan diler bunun için ve herşey için Allah'a dua ederiz. Zümer 44. ve Secde 4. ayetlerde "şefaat sadece Allah'ındır" yazıyorken siz "şefaat yaresulullah" derseniz Allah'ın ayetine aykırı iş yapmış olursunuz ve hiç farkına varmadan hafiften şirke bulaşırsınız (müşrik olusunuz).
"Secde 4. ... O'nun dışındakilerden size ne bir dost vardır ne de bir şefaatçi. Hâlâ düşünüp ibret almayacak mısınız?"
Bunun gibi pek çok hassas konu var anlamadığınız, o yüzden Allah Yusuf 106'da diyor ki "onlar şirke bulaşmadan Allah'a iman etmezler. Çok narin konudur şirk meselesi, çok dikkatli olmak şarttır. Karıştıranlar için; kafir ile müşrik aynı değildir. Müslüman ile mümin aynı değildir. Bu yüzden, Müslüman olabilirsiniz ancak bu mümin olmak için yeterli değildir; Allah'ın ayeti söylüyor bunu:
Hucurat 18: Bedevîler “İman ettik” dediler. De ki: “İman etmediniz. (Öyle ise, “iman ettik” demeyin.) “Fakat boyun eğdik” deyin.[500] Henüz iman kalplerinize girmedi. Eğer Allah’a ve Peygamberine itaat ederseniz, yaptıklarınızdan hiçbir şeyi eksiltmez. Allah, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.”
Çoğunluk olarak, ayet okumakla "dua ve ibadet" etmeyi birbirine karıştırmışsınız. Bütün millet aynı hataya düştüğü için Allah'ın ayeti size doğrusunu söylüyor "onlar mutlaka bir taraftan şirk katarlar". Farkında olmadan siz de şirk katıyorsunuz ve şirk katana müşrik denir. Açıklayayım; 1) Resuller Allah'ın kitabına ayetlerine aykırı bir şey söyleyemezler, ancak başka insanlar resullerin sözünü o söylemiş gibi eğip bükerler ve bu da şeytanın görevidir. Kitaba aykırı hadislere inanıp da Kuran ayetine karşı çıkanlar doğrudan müşrik olurlar.
2) "Ayetler diyor ki sadece Allah'a yakarın" bu yakarma dua etmektir, ne dilerseniz Allah'tan dileyeceksiniz. Siz tutup da Yüce Allah'ın vefat ettirdiği, sizi duyması mümkün olmayan resulden şifa dilerseniz, hadislere uyup da "şefaat ya resulullah" derseniz resule yakarmış oluyorsunuz ve farkında olmadan Allah'tan resule bir pay biçiyorsunuz ki bu da şirktir.
3) Şefaat edebilme konusu sadece Hz Muhammed'e mahsus bir şey de değil ve hadis de değil, ayetlerden türetilmiş yanlışlar bunlar. Çünkü resuller de başkaları da Allah izin verirse şefaat edebilirler. Ayetler diyor ki Allah katında ve kıyamette: "Ta-Ha 109. O gün sınırsız rahmet sahibi Rahman'ın izin verip, sözünden hoşnut olduğu kimsenin dışında hiç kimsenin şefaati, kayırması fayda vermez." Başka ayetler de aynısını söylüyor, bir örnek Sebe 23.
4) Resul sağ iken ona "benim için dua et, benim için Allah'tan şefaat dile" diyebilirdiniz. Bugün ise bilmeden resule beyhude yakardığınızı, resul zaten duyamaz ve sonra inkar edecektir çünkü ayetler diyor ki: Allah'ın berisinden çağırdıklarınız /yakardıklarınız sizi duyamazlar ve hiç bir şeye güçleri de yetmez zaten." Ahirette de şirk kattığınız için onlar size lanet okuyacaklar. "Araf 194. Allah'tan başka yalvarıp yakardığınız şeylerin hepsi hiç şüphe yok ki, tıpkı sizler gibi yaratılmış varlıklardır. Eğer doğru sözlü kimseler iseniz, haydi onları çağırın da dualarınıza cevap versinler." "Araf 197. O'ndan başka dua ettikleriniz ne size yardımda bulunabilir ne de bizzat kendilerine yardım edebilirler."
Bu yazılanları okur da inkar ederseniz ayetleri ve Kuran'ı inkar etmiş olursunuz. Aksi halde o ayetleri sizin kendi aklınızla açıklamanız gerekir.
++++ Zorda kalan Yahudi veya Hristiyanların “Allah” dediğini, Allah’a sığındığını iddia etmeyeceksiniz, değil mi? O yüzden aşağıdaki ayette de diyor ki, onlar (Allah'a inananlar yani Müslümanlar) zorda kaldıklarında “Allah” derler ama rahatladıklarında hemen Allah’a şirk koşarlar. Ankebut 65. Onlar gemiye bindikleri zaman, dini yalnızca O'na 'halis kılan gönülden bağlılar' olarak, Allah'a yalvarıp yakarırlar. Ama onları karaya çıkarıp kurtarınca, hemen şirk koşarlar. Ya aşağıdaki ayette “Gökten su indirip ölmüş yeri dirilten Allah’tır” diyenler Yahudi veya Hristiyanlar olabilir mi? Ankebut 63. Onlara (Ehli Kitaba): “Kim gökten suyu indirip de ölmüş olan yeri onunla diriltti?” diye sorsan “Allah'tır” derler. De ki, “Hamd, tüm övgüler Allah’adır.” Fakat onların çoğu akıllarını kullanmazlar. Aynı şekilde, bu ayet de elbette Müslümanlara sesleniyor çünkü başkaları Allah demezler. Fakat Müslümanlar şirk koştuklarının farkında bile değiller. Neden mi: ayetin dediği gibi onların çoğu akıllarını kullanmaz. Onlar zora düşünce Allah derler fakat rahatken ibadet ettiklerinde, Allah’a hamd edip O’nu yüceltirken, yanında mutlaka resullere de pay biçerler. Allah bunu kesinlikle yasaklamıştır. Yahudiler “Üzeyir Allah’ın oğludur” dediler. Hristiyanlar “İsa Allah’ın oğludur” dediler (Tevbe 30). Müslümanlar Kuran’ın uyarıları ve “resul de sizin gibi insandır” diyen ayetler karşısında elbette ki “Muhammed Allah’ın oğludur” diyemezlerdi. Peki onlar ne yaptılar? Resulü de Allah’ın yanında övmekten bir türlü geri duramadıkları için “Muhammed alemlerin efendisidir” derler ve buna benzer farklı övgüler dizerler. Oysa efendi demek Rab demektir ve tek Rabbimiz Allah’tır. Elbette ki Resuller Allah’ın seçip yücelttiği kullardır fakat sadece mesajı iletmekle görevlidirler VE ayetlerin dediği gibi bütün resuller de bizim gibi sadece insandılar. Resul olmadan önce de resul olduktan sonra da günah işleyebilirler. Ayetler böyle diyor: FETİH SURESİ 1 ve 2: Şüphesiz biz senin için, apaçık bir zaferin önünü açtık. ki ALLAH, senin geçmiş ve gelecek günahlarını bağışlasın, sana olan nimetini tamamlasın ve seni doğru yola iletsin.
Muhammed 19: Bil ki Allah’tan başka hiçbir ilâh yoktur. Hem kendinin, hem de inanmış erkek ve kadınların günahlarının bağışlanmasını dile! Allah, gezip dolaştığınız yeri de, içinde kalacağınız yeri de bilir. +++ Biliyoruz ki Allah katında, O’nun nezdinde her insanın olduğu gibi her resulün de farklı farklı dereceleri vardır. Bu konuda, yani resullerden kimin kime üstün olduğu konusunda ise biz insanlara hiç bir bilgi verilmemiştir. (İnsanlar için) Al-i İmran 163. Onlar Allah katında derece derecedir. (Resuller için) Bakara 253. İşte resuller! Biz onların bazısını bazısına üstün kılmışızdır. Allah, onlardan bazısıyla konuşmuştur. Bazılarını da derecelerle yüceltmiştir. … Ancak biz insanlar nezdinde Allah’ın açık emriyle, hiçbir resulü bir başka resulden üstün tutamayız, tutmamalıyız. Çünkü ayet diyor ki: Bakara 136. Deyin ki: “Biz Allah’a; bize indirilene, İbrahim, İsmail, İshak, Yakub ve torunlarına indirilene, Musa ve İsa’ya verilen ile, bütün peygamberlere Rablerinden kendilerine verilenlere iman ettik. Onlardan hiçbirini diğerinden ayırt etmeyiz ve biz O’na (Allah’a) teslim olmuş kimseleriz.” Allah ayetiyle böyle bildiriyor bize ama insanlar ne yapıyorlar? Allah yasakladığı halde, her biri kendi resullerini en üstün görüyorlar, Müslümanlar geri durur mu hiç? Onlar da aynısını yapıyorlar. Siz, kendinizi hak yolda zannediyorsunuz. Oysa sizin ibadetiniz de, benzer derecede yozlaşmış durumda. Kuran ayetleri, ders alalım diye, eskilerin bozulmalarını anlatıyor ya, şu an, siz o eskiler durumundasınız. Kuran, size söylüyor. Ehli kitap denilenler, sadece Yahudi veya Hristiyanlar değiller. Sizin de eskittiğiniz, rafa kaldırdığınız bir kitabınız var, değil mi? Şimdi artık, sizler de Ehli kitapsınız, evet, sizsiniz. Kendinize geliniz.
+++
Allah’ın resulü olduğuna iman ettikleri Musa’nın peşinden Mısırdan ayrılan İsrailoğulları, yolda ilk defa karşılaştıkları bir kavimdeki insanların, kendilerince oluşturdukları özel bir puta tapıyor olduklarını gördüler. Bunu gören İsrailoğulları durur mu hiç, yanlarında Allah’ın elçisi olduğu halde, hemen “biz de bir put isteriz” diye tutturdular (Araf 138-139). Zor da olsa, Musa onları sakinleştirerek bunun çok büyük bir yanlış olduğunu anlattı onlara. Bir süre sonra Musa, Allah’ın verdiği bir görevi gereği, çok değil, sadece 40 günlüğüne yanlarından uzaklaştığında ise yine olanlar oldu. Musa döndüğünde gördü ki, halkı onun öğrettiklerini saptırıp "böğürmesi olan" bir buzağıyı ilah edinmişler. Hem de yanlarında Musa’nın kardeşi ve kendisi de Allah’ın resulü olan Harun bulunduğu ve onları bu yanlışlarından döndürmeye çabaladığı halde (TaHa 90). Aslında yukarıdaki her iki örnekte de, İsrailoğulları Allah’a inanmaya devam ediyorlardı fakat, yanlarında Allah’ı sembolize edecek, kendisine kudsiyet atfettikleri “maddi” bir şey görmek istiyorlardı. Neye benzediğini hayal etmeleri bile imkansız olan bir yaratıcıyı düşünebilmek yerine, onu temsilen elle tutulur dokunabilecekleri bir şeye tapınmak çok daha kolaydı. Bu durum Musa öncesinde de böyleydi ve Musa sonrasında da hiç değişmedi. Farkında değilsiniz ancak, sevgili peygamberimiz Muhammed sonrasında da hiç değişmedi zaten. Bu “kutsiyet sahibi ilahi” sembol bir boğa, buzağı heykeli veya başka bir put olabileceği gibi özel bir insan da olabilirdi: Ve... Bu tanıma girebilecek en uygun insanlar ise elbette ki, Allah’ın resulleri olacaktı. Ne de olsa resuller ve nebiler Allah’ın özel olarak seçip yücelttiği ve koruduğu “kutsal(!) ilahi(!)” kişilerdi. “Kutsal, İlahi” kısmını ünlemle tırnak içine aldım çünkü resuller ve nebiler elbette Yüce Allah'ın seçip yücelttiği, yardım (salat) ettiği kullardır ama onlar da ancak diğer insanlar kadar ilahi olabilirler, yani ilahi değillerdir. Hepimizi aynı ilah, kendinden başka ilah olmayan Allah yarattı. Ayetler de defalarca diyor ki, Muhammed peygamberimiz dahil bütün peygamberler sizin gibi yer içer, etrafta dolanırlar ve bu anlamda ölümlü normal birer insandırlar (Furkan 20). Allah resullerini seçip diğer insanlara üstün kılmıştır ve zaten ayetler de bütün insanlar için diyor ki "biz (insanlardan) bazılarını diğerlerine üstün kıldık...(İsra 21). Bu kıyas, insanlar/kullar arasındaki bir durumdur ve insanları sınamak içindir. Birinin patron diğerinin işçi olması veya birinin müdür diğerinin şef olması, amir-memur ilişkisi gibidir. Bu sebeple resullere saygı duymak ve onları sevmek, onlara itaat etmek gereklidir ve bu Allah'ın emridir. Ancak; Allah ile kulu arasında böyle kıyaslama yapma gibi bir durum yoktur, olamaz çünkü İbadet, hamd ve ilahi konumda ele alındığında, bütün iltifat ve övgüler sadece ve sadece Hamid olan Allah'a ve bütün kutsiyet sadece ve sadece Kuddüs olan Allah'a aittir. Resullere ise saygı duyacaksınız ve onlara selam edeceksiniz (Saffat 181). Ancak, ibadetinizde onları Allah ile birlikte anıp da yüceltmeye kalkarsanız ŞİRK'e batar ve MÜŞRİK olursunuz.
Fatır 10. Kim yücelik ve üstünlük dilerse bilsin ki, yücelik ve üstünlük yalnız Allah'a aittir. Bütün güzel sözler O'na yükselir, bütün doğru ve yararlı işleri O yüceltir. Sinsi şekilde kötü fiiller tasarlayanlara gelince, onları şiddetli bir azap beklemektedir ve onların bütün tertipleri de, yok olup gitmeye mahkumdur. Fatiha 2. “Hamd, din gününün maliki, alemlerin Rabbi Rahman ve Rahim olan Allah’adır. Ayrıca, Allah diyor ki "Mescitler sadece Allah içindir (Cin 18)", ama bizim bütün camilerimizde Allah ile birlikte mutlaka resul de yer alıyor. Hem de şekilsel olarak eşit büyüklükte ve mertebede. Bunu, sadece "biz resule saygımızı gösteriyoruz" diğerek basitçe ele alamazsınız! Farkında olmadan, Allah'ın kuluna O'nun yanında pay biçiyorsunuz fakat bunun farkına varamıyorsunuz çünkü "şeytan sizi aldatıyor". Ayetin dediği gibi "şirk katmadan iman edemiyorsunuz, mutlaka şirk bulaştıracaksınız (Yusuf 106)". Bunu yapan "müşrik" olur, Yapmayın lütfen. Yusuf 106. Hâlbuki onların çoğu, ancak şirk katarak (müşrik kimseler olarak) Allah'a îmân ederler. (Hem inanırlar, hem de bir taraftan şirke bulaşırlar).
Şimdi bakalım mı Musa’nın yokluğunda kavminin ne yaptığına? Önce ilgili ayetleri (2 ayet) yazalım ve bunların ne anlattığı hakkında mantık yürütelim (aman sakın ha, Kuran ile ilgili felsefe yapmayalım). TaHa 87. ayetinin 3 ayrı mealini veriyorum, diğer meallerin de bunlardan farkı yok. Sanmayın ki Araplar bunları farklı şekilde anlıyorlar ya da doğrusunu biliyorlar. Hayır, onlar da bu meallerde ne yazıyorsa onu anlıyorlar. Hepsi yanlış anlıyor…
Takip eden ayette de Samirinin bu süsleri atıp bir buzağı, dana heykeli yaptığı yazıyor. Neden pek çok antik dinde yer alan Boğa tanrı değilde, yavru boğa, dana acaba? Buna da doğru bir açıklama getiren olmamış, ya da ben rastlamadım. Yani olay neymiş? Mısırlılardan ele geçirdikleri ziyneti, mücevheri, değerli eşyaları ateşte eritip bir heykel yapmışlar ve ona tapmışlar. Vay Canına… Vay ki vay… Bu ayette ne ateş kelimesi geçiyor ne de eritmek… “Süsler", yani güzel bilinen madeni, gümüş altın vs şeyler anlamında tek bir kelime var sadece. Allah’ın izniyle bu ayetin bize verdiği mesajı yazıyorum. “Dediler ki: Aslında biz size verdiğimiz sözden dönmedik, bilakis Mısırlılıların yüklerinden/süslerinden = inançlarından adetlerinden putlarından yüklenmiştik, yani bunlar iliklerimize kadar işlemişti. Onları attık, yanlışlarımızdan kurtulduk. Aynı şekilde Samiri de attı.” Ayette geçen "süs" kelimesi ز۪ينَةِ ile Musa peygamberin Mısır bilginleriyle yarışıp asasıyla mucizeler sergilediği ve antik Mısırlılar için kutsal sayılan gün olan "süs günü"ndeki "süs" الزّ۪ينَةِ aynı kelimedir (TaHa 59). Süs günü derken, belirli bir günden bahsedildiği için birçok dilde kullanılan belirlilik takısı olarak Arapça "el" ön-eki vardır, Latin dillerindeki la, le, il ve İngilizcedeki the imleçleri gibi. Ön-eki ayırdığımızda, aynı olduklarını net olarak görebilirsiniz: ال زّ۪ينَةِ Süs kelimesinin bayramlar gibi kutsiyet içerdiğini net olarak görüyoruz. Ne diyor İsrailoğulları biliyor musunuz? Ey Musa, sen bize Allah’ın hak dinini getirdin. Ancak, yüzyıllar boyunca bizim inançlarımıza adetlerimize Mısır inançları, putları karışmıştı, bozulmuştu. Samiri’nin başlatmasıyla, onun öncülüğünde aramızda konuştuk, tartıştık “felsefe yaptık” ve senden öğrendiklerimize göre, Mısırlılardan kalan yanlış tarafları, hatalı inanışları ayıklayıp onlardan vazgeçtik. Samiri de vazgeçti. Tartışmaların sonunda hepimiz Samiri’nin fikrini, çıkarımını, felsefesini kabul ettik. O da bize doğru gibi gelen yeni bir ilah kavramı sundu ve bizler de onun yeni ilah fikrini doğru zannettik. Olay da bu kelimede; “zan” etmek. Oysa Allah ayetinde diyor ki “. .. onlar gerçeği anlamazlar, ancak zan, sanı içindedirler (Necm 28)” ve ayrıca diyor ki “zannın bir kısmı günahtır (Hucurat 12). Yani, Allah’ın dini ve emri üzerinde, bilgileri ve zekâları yetmediği halde zan ile felsefe yapmışlar ve yoldan sapmışlar. Bugünlerde de bunu yapan eğitimli(!) bir güruh var. Sorun şu ki, onlar güzel, "süslü" bir şey yaptıklarını zannediyorlar. Peki bunu yapan Samiri kendisini nasıl savunuyor? Hem Arapların hem de meal yazanların anladığı genel olarak şu şekilde (TaHa 96): 1) “ (Samiri) Dedi ki: "Ben onların görmediklerini gördüm ve elçinin (Cebrail'in) izinden bir avuç (toprak) aldım ve onu (buzağı heykelinin içine) attım. Nefsim de böyle yapmayı bana hoş gösterdi. 2) Sâmirî şöyle dedi: “- Ben İsrail oğullarının görmedikleri Cibrîl'i gördüm de, O Resûlün izinden bir avuç toprak aldım ve onu (erimiş mücevheratın içine) attım. Böylece bunu, bana, nefsim hoş gösterdi.” Oysa ayette, ne Cebrail/Cibril ismi geçiyor, ne de buzağı heykeli, ne toprak diyor ne de erimiş mücevherat… Allah’ın izniyle yazıyorum: Musa gidince, felsefeyi seven Samiri, resul'ün (Musa’nın) öğrettiklerinden bazı fikirleri tam anlayabilmek ya da eleştirmek adına (kendisi farkında olmasa bile Allah'ın denemesi olarak gelen bir ilham, yani 3. tip vahiy ile) tartışmaya açıyor. TaHa 85. (Allah) Dedi ki: “Biz senden sonra kavmini bir deneme (fitne)den geçirdik, Samiri onları şaşırtıp-saptırdı.” Vahiy konusunu burada okuyabilirsiniz: Vahiy Anatomisi Bu tartışma sonunda, Mısır’dan kalan ve Musa’nın dediklerine ters düşen yüklerini, adet ve inanışlarını bırakmaya karar veriyorlar. Musa’nın anlattıklarını tam olarak kavrayamamış, hazmedememiş olan İsrailoğulları ve Samiri, o noktada duramayıp, tartışmaların ardından kendi akıllarınca en doğru olanı buluyorlar ve yeni bir ilah kavramı ile, karşılığı olarak da "maddi" bir şey ortaya çıkarıyorlar. Hristiyanların önünde eğildikleri ve İsa'yı temsil eden haç gibi. Kuran'da heykel veya resimleri yasak ya da haram kılan hiç bir emir yoktur. Yasak ve haram olan şey, insanların yaptıkları resim veya heykelleri ilahi veya kutsal görmeleridir. Ancak, Kuran'da verilen örneklerden korkan Müslümanlar, ne olur ne olmaz diye bunları tamamen yasaklamış ve günah ilan etmişlerdir. Maalesef, kraldan çok kralcılık yapmak kesinlikle iyi bir şey değildir ve o yüzden Allah diyor ki "benim haram kılmadığım şeyleri haram kılanlar azaba uğratılacaklardır". Enam 119., Maide 1., Maide 87. ve Hac 30. Ayetlerde, dört kere ayrı ayrı “Allah’ın haram kılmadığını, kimse haram kılmasın” diye insanlar uyarılmıştır. Bu tekrarlar, konunun ehemmiyetini yeterince ortaya koymaktadırlar çünkü Allah bilmektedir ki, bu husus insanlar arasında büyük sıkıntılara yol açacaktır. Haram konusunu buradan okuyabilirsiniz: Haram yiyecekler ve Alkol - Haram evlilikler ve Zeyd’in eski eşi
İsrailoğullarının Mısırlılardan taşıdıkları "süsler" gibi Türkiye'de de eski şamanlardan kalan "süsler" bügun bile taşınıyor. Ayrıca uzun süreli ilişkide olduğumuz diğer toplumların, örneğin eski İranlıların süslerini de yüklenmişiz. Bir sürü Samiri kafalı insan Kuran'ın hak ayetlerini anlamadıkları için uydurup durmuşlar/duruyorlar ve bügünün sapkınlıkları çıkmış ortaya. Samiri adını Allah, EL belirti artikeliyle ES-Samiri diye kullanıyor, Musa ise sadece Samiri diyor. Bunun sebebi ancak şu olabilir: Bu adamın adı Samiri değildir, asıl memleketinin Samiri olmasındandır. İstanbullu veya Erzincanlı gibi. Bu da bize buzağı için ilave ipuçları verebilir. Musa'dan çok sonraki bir dönemde Samiriler, Asurlular tarafından götürülüp uzun süre esir edildikten sonra bırakılan İsrailoğullarındandır. Bu olay Babil Esareti/Sürgünü diye anılır ve 70 yıl kadar sürdüğü söylenir. Nasıl ki biz Kuran'da olmadığı halde dini konularda bazı Farsça kelimeler kullanıyoruz (en başta da Kuran'daki salat kelimesinin ancak eksik manasını taşıyan "namaz" kelimesi yanılgısı gibi) Samiriler de mutlaka Asurlulardan bir takım "süsler" yüklenmişlerdir. Boğa tanrısı, yukarıdaki Lamassu heykeli de bu süsler arasındadır. Zaten Samiri dahil hepsi Mısırlıların süslerini yüklenmişlerdi ve Mısırlıların da kutsal boğası vardı. Görüyoruz ki Musa'dan sonra da İsrailoğullarının bir kısmı tekrar farklı bir inanışın süslerini yüklenmişler ve bu da dinlerinde bozulmalara sebep olmuş. Samirinin özel olarak anılması ve diğerlerinin de buzağı hakkında hemfikir olmalarının bir sebebi de bu olabilir. Yüzyıllar boyunca Araplarla aramızda İranlılar vardı. İranlıların eski inançlarını özetleyelim mi: MÖ 650'de, filozof Zerdüşt'ün (Zoroaster) fikirlerine dayanan tek tanrılı bir din olan Zerdüşt inancı, eski İran'ın resmi dini haline geldi. Daha sonra Yahudilik ve ardından Hıristiyanlık, Mezopotamya üzerinden İran'a geldi ve her ikisi de Pers topraklarında hareketli inanç toplulukları geliştirdi. Sizler kendinizi MÜSLÜMAN zannediyorsunuz, halbuki çoğunuz Zerdüşt etkisindeki MÜS-ŞAMAN'sınız.
Evet, benim açıklamalarımı doğru kabul etmeseniz bile, Allah'ın Kuran'da en çok adını andığı bir resulünün ardından, sadece 40 günde neler olabileceğini gördük. Peki bizim resulümüzün ardından geçen 1400 yılda neler olabileceğini de düşünüyor musunuz hiç? Farkında mısınız, 40 günün tam 12bin katından daha uzun bir süreden bahsediyoruz. Neden resullerin çoğu çobanlık yapmışlar? İşte görüyoruz, başlarında Resul olmayınca, insanlar da anında yoldan sapıyorlar. Müslümanların çoğunluğu da sapmış durumdalar ve sizler de çok büyük oranda sapmış durumdasınız fakat farkına varmanız pek mümkün görünmüyor malesef, çünkü yukarıda yazdığım gibi, Allah da böyle bildiriyor ayetlerinde. Peki, resulümüz başımızda değilse hangi yoldan gitmeliyiz: Yine de bizler şanslıyız, çünkü o buzağıyı icat ettikleri vakitlerde henüz İsrailoğullarına bir kitap verilmemişti. Bizim ise elimizde Kuran var, Allah’ın koruyacağına söz verdiği bir kitabımız var. Ancak iki temel sorunla karşı karşıyayız:
Çoğunuz da diyorsunuz ki: “Aman canım, biz Kuran’a bakmayız, peygamberimiz ne dediyse ne yaptıysa ona uyarız, Biz ehli sünnetiz”. Korkulur sizden, hepiniz çok iyi yalancı şahitlersiniz çünkü 1400 yıl öncesinde yaşananları bugün görmüş gibi anlatıp yalancı şahitlik yapıyorsunuz, sevgili resulümüzün günahını alıp duruyorsunuz. Buradan okuyabilirsiniz: Hz. Muhammed'in Günahını Almak. Kuran'daki yol Sünnetullah'tır, ehli sünnet ise peygamberimizden sonraki insanların, gerçeklerin yanına felsefeyle katıştırarak ve kulaktan kulağa aktarılarak uydurduğu bir yoldur. Allah ayetinde diyor ki “öncekilerin yolundan gitmeyin, aklınızı kullanın, sorun sorgulayın” “Onlara, Allah'ın indirdiğine uyun denilince: Hayır, biz, atalarımızı yapar bulduğumuz şeye uyarız, derler; ya ataları bir şeye akıl erdiremeyen ve doğru yolda olmayan kimseler idiyseler? (Bakara 170, ve pek çok diğer ayet)
FURKAN 73. Ve onlar, kendilerine Rablerinin ayetleri hatırlatılıp anlatıldığında, bunlara karşı sağır ve kör (gibi ilgisiz ve isteksiz) davranmayan (hemen kendilerini toparlayıp Kur’an’ı anlamaya ve uygulamaya çalışan mü’min) kimselerdir.
Ehli Sünnetin bir kısmının yaptığı da işte bu yukarıdaki ayeti inkar etmekten ibarettir. Diyorlar ki "Kuran'da ne yazarsa yazsın, resul sonradan söyledikleriyle/hadisleriyle ayetleri istediği gibi değiştirir, ve biz de sadece o hadislere uyarız. Dikkat edin, cehennem size göz kırpıyor... Resul Kuran dışında, Kuran'a aykırı hüküm vermez, veremez.
ARAF 157. …. İşte ona (resule) inananlar, destek olup savunanlar, yardım edenler ve onunla birlikte indirilen nura (Kur’an’a) tâbi olanlar, elbette kurtuluşa erenler bunlardır. ALLAH'IN YOLU SÜNNETULLAH'TIR, SÜNNETULLAH İSE KURAN'DIR.
"Allah’ın resulü aranızdadır” (Hucurat 7.) ++++ EHL-İ SÜNNET'İN ŞİRKE BATTIĞININ DİĞER BİR KANITI:
Kuran'da SunnetUllah vardır, ehlisünnet yoktur. Ehlisünnet insanların Hz Muhammed'i örnek alıp başlattıkları sonra da kulaktan kulağa ve gelenek olarak aktardıkları kurallardır ve hiç bir şey aslı gibi kalmaz, değişir ve bozulur. Allah Kuran'da buna da örnek vermiştir. Hrıstiyanlar bize örnek verilmiş "Hadid 29. Türettikleri ruhbanlığı ise, Biz onlara yazmadık (emretmedik). Ancak (güya) Allah’ın rızasını aramak için (kendileri uydurup türetmişlerdi), ama buna da gerektiği gibi riayet etmemişlerdi. Bununla birlikte onlardan iman edenlere (yine de) ecirlerini verdik, onlardan birçoğu da fasık olan (Hakk yoldan çıkan) kimselerdi. * Allah’ın rızasını aramak için başlatılmış olsa da, bugün Ehlisünnetin işte bu ruhbanlıktan farkı kalmadı ve "atalar dini" olma yoluna gitti. Herkesin, Allah'ın emrettiği gibi Sünnetullah = KURAN yolunu girmesi şarttır.
KURAN'da "ehli sünnet" diye bir şey yoktur, SÜNNETULLAH vardır ve bu sünnet bize Kitap olarak indirilmiştir: KURAN. Sünnetullah kavramı peygamberimizden çok sonra, aynı Hıristiyanların ruhbanlığı icat ettikleri gibi insanlar tarafından türetilmiştir ancak ve maalesef, akıbeti de Hristiyanların ruhbanlığı gibi olmuştur: BOZULMUŞTUR. Doğru ve haklı yanları çok olsa da, burada açıkladığımız gibi yanlış tarafları da çoktur. Şeyhler şıhlar vb, Allah'ın örneğindeki şekilde "ruhban" olmuşlardır, şirke sapmışlardır. Allah insanlara, resule uymaları konusunda emirler veriyor çünkü Resul Kuran'da Allah'ın verdiği emirleri en doğru anlayarak insanlara açıklar, gösterir ve bunlara uymaya çağırır. Bunun yanında, ayetlerin gösterdiği şekilde, Resul'ün Kuran'ı "okumak ve tebliğ etmek" dışında bir görevi yoktur. İnsan resullerin bu görevi ancak birlikte yaşamış olduğu insanlar içindir. Sonrasında ise resul görevi artık Kitabındır, KURAN'ındır. Açıklamaları buradan okuyabilirsiniz: Allah'ın resulü aranızdadır (Hucurat 7) Bakınız, Kitap konusunda Allah, Yahudiler için şöyle diyor: MAİDE 43. Allah’ın hükmünün bulunduğu Tevrat yanlarında olduğu halde, (neden) Seni hakem kılıyorlar da, sonra bunun ardından nasıl yüz çeviriyorlar? İşte (aslında) bunlar inanmış kimseler değillerdir. Allah bize, Hz. Muhammed'e inanmayan Ehli Kitap Yahudilerin, hüküm vermek için TEVRAT'a baklamaları gerektiğini bildiriyor. Demiyor ki "Hz. Musa nasıl yaptıysa siz de öyle yapın". Çünkü Kesin hüküm koyucu olan Allah'ın indirdiğidir, Kitaptır KURAN'dır. SÖZ UÇAR; YAZI KALIR. HADİSLER SÖZLERDİR, AYETLER İSE YAZILARDIR. Bir kısmını buraya da dahil ettiğim Daha geniş açıklamalar için mutlaka okumalısınız: MÜSLÜMAN mısınız, yoksa MÜŞŞAMAN mısınız?
MÂİDE 41. ... Yahudilerden bazıları (Kuran'ı) yalancılık etmek için dinlerler, henüz senin huzuruna çıkmamış başka bir toplum için dinlerler. YERLERİNE OTURMUŞ KELİMELERİ YAPILARINI BOZUP DEĞİŞTİRİRLER...
Bu ayeti iyi okuyup anlayın; İslam'ı doğrudan Kuran'dan öğrenmeyenler, başka kaynaklardan öğrenenler Yahudilerin ve şeytanların değiştirdiği kelimelerle öğrenirler Müslüman olmayı. Onlar, hem "salât" gibi en önemli kavramı eksik olan "namaz" diye değiştirirler, hem de sevgili peygamberimizin sözlerini de bozup değiştirerek, dininizi yanlış öğrenmenize sebep olurlar. Ayrıca, bunları düzeltmeye çalışan Allah dostu insanları da taşlamaya kalkarlar ve sizi tam bir "sapkın kısır döngü içinde" kalmaya mecbur ederler. Sizler ise, "şeytanın aldattığı atalarınızdan kalan bu yanlışlara uyduğunuz halde kendinizi doğru yolda zannedersiniz" (Zuhruf 37 ve Bakara 170).
Allah insanları "ALLAH'ın kitabına çağırıyor fakat insanların bir kısmı hiç oralı olmuyorlar. Nereden mi biliyoruz, elbette ki ALLAH'ın emri olan KURAN ayetinden: AL-İ İMRAN 20. Kitaptan kendilerine biraz pay verilmiş olanları görmez misin; onlar aralarında hükmü uygulansın diye Allah’ın kitabına çağırıldıklarında; (önemsemeyip) bir kısmı yüz çevirerek kaçıvermekte ve arkasını dönmektedir. Bu ayet, Ehli sünnete "Allah'ın kitabına uyun" dediğimizde "hayır biz hocalarımızdan atalarımızdan duyduğumuz Ehlisünnete ve hadislere uyarız" diyenleri işaret etmiyor mu? Keşke Hz. Muhammed aramızda olsa da biz de ona uysak, fakat o aramızdan ayrılalı 1400 sene oldu ve bize ondan kalan tek hak miras KURAN'dır. Gerisi tevatür ve efsane olmuştur artık. Tartışmayı ve felsefeyi seven insanlık, bol bol felsefe yapabilmek, laf yarıştırıp vakit geçirmek için KURAN dışında hadisler satın alır ve onlarla bilgisizce ALLAH yolundan alıkoyarlar (LOKMAN SURESİ 6. Ayet). Siz zanediyorsunuz ki bu ayetler gayri müslimlere hitap ediyor. Hayır, kesinlikle hayır. Allah'ın indirdiği dışındaki kitaplardan hüküm çıkarmaya çalışanlardan bahsediyor. Hüküm sadece KURAN'dan çıkarılır: ZÜMER 27. Biz bu KURAN'da insanlara her türden örnekler verdik ki düşünüp öğüt alabilsinler. Ayrıca bakın bakalım "hakim = hüküm verme yetkisi" olan ve hikmetlerle dolu ne imiş: Vel kur-âni-lhakîm(i) Yasin 2. Andolsun o hakim (hikmetlerle dolu) KURAN'a. Sarıldığınız hadis kitapları hakkında Allah ne örnek veriyor biliyor musunuz? Dikatlice okuyun ve düşünüp akledin: SECDE 44. ... Yoksa Biz onlara (Kur’an dışında) bir kitap vermişiz de onlar bundan (dolayı) apaçık bir belge üzerinde mi (sanılmaktadırlar)? Sizler, hadis kitaplarını veya başka "alim sandıklarınızın" kitaplarını ALLAH'ın indirdiğini mi iddia ediyorsunuz, buna mı şahitlik ediyorsunuz? "meleklere, kitaplara, resullere" iman ettik derken bu kitaplara mı iman etiğinizi söylüyorsunuz? HAYDİ, Allah'ın sorusuna cevap verin ve söyleyin şimdi: Sizin elinizde KURAN'dan başka, Allah'ın indirdiği bir kitabınız mı var?
Bugün için ehlikitap kelimesi Müslümanları da kapsıyor çünkü Müslümanların da bir kitabı var ve o kitabı aynen resulün şikayet ettiği gibi kenara attılar: FURKAN SURESİ 30. AYET "Rabbim, benim ümmetim KURAN'ı sahipsiz bıraktılar" ". Evet, resul sizlerden şikayetçi çünkü onun gerçek HAK mirasını, KURAN'ı bir kenara attınız, başka yollarda debeleniyorsunuz. Oysa resulün kendi sözleriyle/hadislerle ilgili bir şikayeti yok ve olamaz çünkü böyle bir şeyi ancak kendi çağında birlikte yaşadıkları için söyleyebilirdi. Resulün (ve hiç bir insanın), iman etmeyenlere, inanmayanlara ceza verme yetkisi de kesinlikle yoktur ve bu yetki sadece Allah'ındır. Pek çok ayet yanında KIYAME Suresi 16-21 ayetler bunun en güçlü delidir. Konumuzla en alakalı olan ayeti birlikte okuyalım: KIYAME 19. Senin bu hususta bir işin yoktur. Allah ya affeder, ya azap eder. Onlar zâlimdirler. iNSANLAR yanlış anladıkları ayetler ve gelenek nedeniyle, resulün Kuran dışında hüküm koyma yetkisi olduğunu zannediyorlar. OYSA ALLAH ONLARI YALANCI ÇIKARIYOR. Resul ancak ve ancak kendisine indirilen KURAN ayetlerine göre hüküm vermek zorundadır çünkü o KURAN OKUMAKLA GÖREVLİ KILINMIŞTIR: NEML 92. “Ve Ben Kur’an’ı okumakla (anlamak ve uygulamakla) da (emrolundum).” Artık her kim hidayete gelirse, kendi nefsi için hidayete gelmiştir; kim de sapacak olursa, de ki: “Ben sadece uyarıcılardan biriyim.” Allah'ın emrine göre, birisi size Kuran'dan delil sunarsa, bütün bildiklerinizi unutmak ve ayete uymak zorundasınız. Kuran'la çürütülen her hadis veya gelenek, ezberlediğiniz herşey yanlış demektir. ARAF 204. Kur'an okunduğu zaman onu dinleyin ve susun ki rahmet olunasınız. Ayetin emri açıktır: Kuran ayetleri karşısında hiçbir itirazınız olamaz, aksi halde Allah'ın rahmetinden mahrum kalırsınız. Yoksa siz Kuran dinlemeyi sadece kuzu kuzu oturup şarkı gibi dinlemek mi zannediyorsunuz? Annesinin sözünü dinleyen bir evlat için "dinlemek" ne ise, Kuran dinleyen için de anlamı aynıdır: İtaat Etmek, KURAN'a itaat edin. Kuran yerine başka kaynaklara mı bakıyorsunuz, bilin ki Allah sizi aşağılıyor ve sonunuzun cehennem olduğunu açıkça bildiriyor: Maide 44: . . . . Allah'ın indirdiğiyle hükmetmeyenler, KAFİRLERİN ta kendileridirler. Maide 45: . . . . Allah'ın indirdiğiyle hükmetmeyenler, ZALİMLERİN ta kendileridirler. Maide 47: . . . . Allah'ın indirdiğiyle hükmetmeyenler, SAPKINLARIN ta kendileridirler. Maide 48: . . . . (ey resul) öyleyse sen de onlar arasında Allah'ın indirdiğiyle hükmet, . . . Maide 49: . . . . Sen de onlar arasında Allah'ın indirdiğiyle hükmet, . . . Araf 2, 3. (bu Kuran) insanları uyarman, inanalara öğüt vermen için sana indirilen bir kitaptır... .. Rabbinizden size indirilene uyun, Kuran'ı bırakıp da başka veliler/öğreticiler peşine düşmeyin. Siz ne kadar da az öğüt alıyorsunuz. HAYDİ, bu ayetleri okuduktan sonra söyleyin şimdi: Sizin KURAN dışında velileriniz/öğretmenleriniz mi var? Siz Allah'ın emrini ve öğüdünü inkar edenlerden misiniz? "KAFİRLER misiniz, ZALİMLER misiniz yoksa SAPKINLAR mısınız?
VE NİHAYET, size içinde "hadis" kelimesi geçen 2 ayet göstereyim:Casiye 6. İşte bunlar, Allah’ın ayetleridir ki; Sana bunları Hakk olmak üzere okuyoruz. Öyleyse onlar (gafil ve cahil insanlar), artık Allah’tan ve O’nun ayetlerinden sonra hangi hadise iman edecekler?
Mürselat 50. Artık onlar, bundan (Kuran'dan) sonra hangi hadise iman edecekler?
HAYDİ; Allah'ın indirdiği KURAN dışında veliler edindiyseniz buna göre karar verin, siz hangisindensiniz... kafir misiniz yoksa zalim misiniz yoksa sapkın mısınız? Hangisisiniz? Bence, belki de sizler bunların hiçbirisi değilsiniz ama kendinize gelmeniz için söylemek zorundayım; muhakkak ki hepiniz aklınızı kullanmakta acze düşmüşsünüz... Peki, ben size başka ne diyeyim... +++ Allah diyor ki “sadece Allah’a çağır”. Peki Müslümanlar ibadet için ezan okuyup Allah’a ibadete ve salihata çağırırken sadece Allah’a mı çağırıyorlar? Hayır, çünkü Allah yanında mutlaka resulü de anmak zorunda hissediyorlar ve günde en az 5 kere şirke batıyor, müşrik oluyorlar. Peki namaz kılarken Allah’ın yanında resulü de övüyorlar mı? Ayeti okuyun da siz düşünün artık. Yusuf 106. Onların çoğu ancak ortak koşarak (ve bir yönden mutlaka şirk katarak) Allah’a iman etmektedirler. Allah size diyor… Bana ibadet ederken “çoğunuz” mutlaka şirke saparsınız diyor. Evet evet sana da diyor, hiç kendini temize çıkarmaya çalışma, müşrik olmuşsun fakat haberin yok. Yusuf 107. Yoksa onlar, herkesi gelip kaplayacak Allah azabından, yahut hiç haberleri yokken ansızın gelip çatacak kıyametten emin mi oluyorlar? Bu ayet de Müslümanlara sesleniyor. Aklınızı başınıza almazsanız sizi Allah’ın azabından kimse koruyamaz diye uyarıyor Müslümanları. +++ Kasas 87. Sana indirildikten sonra, sakın seni Allah'ın ayetlerinden alıkoymasınlar. Sen Rabbine çağır ve sakın müşriklerden olma. Bu ayet açıkça diyor ki sadece Allah’a çağır, O’nun yanında başkasına da (mesela resule) çağırırsan müşrik olursun. Ayrıca diyor ki "Allah'ın ayetlerinden alıkoymasınlar", her durumda hüküm sadece ALLAH'ın ayetleriyle verilecektir. Ankebut 59. Ki onlar, sabredenler ve sadece Rablerine tevekkül edenler, güvenenlerdir. +++ Peki resuller için ne yapacağız, ne diyeceğiz? Mecburen ve gönülden, Allah ne diyorsa onu yapacağız ve Allah diyor ki: Resulleri birbirinden ayırmayacaksınız ve onlara selam edeceksiniz. O zaman selam olsun Allah’ın bütün nebi ve resullerine… Adem’den Muhammed’e, hepsine… Esselamun Aleyküm ve Rahmetullah. Neml 59. Dedi ki: “Hamd olsun Allah’a ve selam olsun O’nun seçtiği kullarına! Allah mı daha hayırlıdır, yoksa onların ortak koştukları mı?” Ayeti doğru anlıyor musunuz? Övgüler Allah içindir, Allah’ın seçtiği resullere selam edilecektir. Bunu dedikten sonra neden “ortak koştuklarınızdan” bahsediyor? Çünkü farkında bile olmadan resulü, Allah’ın seçtiği bir kulunu Allah’a ortak koşuyorsunuz. Artık aklınızı kullanacak mısınız?
Sevgiler, Selamlar, |
9972 kez okundu
YorumlarHenüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |