• KURAN'DA MİKROSKOBİK & KOZMOLOJİK BİLGİLER
    • gereçler: bilim sağduyu bilgi inanç vicdan akıl adil sabır özgürlük
    • Bilim Işığın, Gölgen Cehaletin.
    • Kaçamayacaksın ışıktan, Gölgen ortaya çıkacak
  • Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/profile.php?id=100079071813049
  • https://www.twitter.com/@asronspace
  • https://www.instagram.com/kilavuzoglu.mustafa/
  • https://www.youtube.com/channel/UCFVG7clKZdbDuVuLZ3T68jA
Dinin Direği Namaz mıdır Yoksa Salât mıdır?

Aramızdaki Peygamber: Aşağıda, Yüce Allah’ın Bugünkü Resulünü Açıklayacağım sizlere ve Kurandaki yeni "Uyarıcıyı" göstereceğim... ama önce başlıktaki sorumuzu cevaplayalım: Kuran'da geçen "SALÂT" hem namazı içerir hem de dinle ilgilidir. Oysa Kuran'da geçmeyen "Namaz" inanç ve iman etmek ile ilgilidir, din ile ilgili değildir. 

 

Siz "ibadet etmek" ile "din" aynı şey zannediyorsunuz değil mi? O zaman neden Kuran'da ibadet farklı din farklı kelimeler olarak geçiyorlar. Kuran'da "namaz" diye bir kelime olmadığını biliyor muydunuz? Allah'ın emri Kuran'da "salat edin" iken biz neden "namaz kılmak" diyoruz?

 

Farsça'dan (İran'dan) dilimize ve dünyaya yayılmış olan "namaz" kelimesi, şu anda ve asırlardır Kuran'daki "salât" kelimesi karşılığı olarak kullanılıyor. İbadet için Salât kelimesi Kuran'da bazı yerlerde "namaz" anlamında kullanılır, Allah'ı zikretmek, kıyam rüku ve secde ile birlikte.  Salât kelimesi, Kuran'da kullanıldığı yerlerin bir kısmında gerçekten "namaz kılmak" anlamındadır, ancak ekseriyetindeki anlamı ise "destek olmak, iyilik yapmak, salât = salih ameller işleyen iyi insanlar olmak, yardımlaşma ve dayanışma" demektir. BU KURAN DIŞI KELİME, KULAKTAN KULAĞA AKTARIMIN BİZİ NASIL SAPKINLIĞA GÖTÜRECEĞİNİ DE ÇOK AÇIK ANLATMAKTADIR. AYNI SORUN, NESİLDEN NESİLE AKTARILAN HADİSLERDE DE AYNEN BAŞGÖSTERMEKTEDİR. NEDEN Mİ? ALLAH VERİYOR BUNUN CEVABINI:

MÂİDE 41. ... Yahudilerden bazıları (Kuran'ı) yalancılık etmek için dinlerler, henüz senin huzuruna çıkmamış başka bir toplum için dinlerler. YERLERİNE OTURMUŞ KELİMELERİ YAPILARINI BOZUP DEĞİŞTİRİRLER...

 

Bu ayeti iyi okuyup anlayın; İslam'ı doğrudan Kuran'dan öğrenmeyenler, başka kaynaklardan öğrenenler Yahudilerin ve şeytanların değiştirdiği kelimelerle öğrenirler Müslüman olmayı. Onlar, hem "salât" gibi en önemli kavramı eksik olan "namaz" diye değiştirirler, hem de sevgili peygamberimizin sözlerini de bozup değiştirerek, dininizi yanlış öğrenmenize sebep olurlar. Ayrıca, bunları düzeltmeye çalışan Allah dostu insanları da taşlamaya kalkarlar ve sizi tam bir "sapkın kısır döngü içinde" kalmaya mecbur ederler. Sizler ise, "şeytanın aldattığı atalarınızdan kalan bu yanlışlara uyduğunuz halde kendinizi doğru yolda zannedersiniz" (Zuhruf 37 ve Bakara 170). 

 

Önce bir giriş yapalım, ardından da tamamını Kuran Ayetleriyle kanıtlayacağız inşallah. Yazının sonunda verdiğim iki videoyu izleyerek Kuran'ın yüceliğini iyice görerek anlamayı da ihmal etmeyiniz.

 

Kuran'ın emrettiği şekilde düşünerek okuduğunuzda göreceksiniz ki, bu yazıdaki amaç kesinlikle namazı önemsizleştirmek değil, aksine "Kuran'da geçen Salât"ın namazı da içerdiğini fakat namazdan daha kapsamlı olan gerçek önemini ortaya koymak ve Allah katında en hayırlı insanların kim olduklarını, ayetlere göre kimlerin cennete kabul edileceğini göstermektir.

 

Beyyine 7. İman edip salih amellerde bulunanlar ise; işte onlar da, yaratılmışların en hayırlılarıdır.

 

Allah, iman edenler arasındaki en hayırlı insanların "salih ameller işleyenler" yani iyilik yolunda çalışanlar olduğunu yukarıdaki ayetlerle bize bildiriyor: İMAN ET ve HAYIRLI İŞLER YAP, İYİLİK YAP, KÖTÜYE VE KÖTÜLÜĞE ENGEL OL. Cennete gideceklerin de bu "iman edip iyilik yapan, iyi olan" insanlar olduğunu sayısız ayette görebilirsiniz 

 

İranlıların istemeden de olsa sebep olduğu büyük problemi herkesin bildiği bir örnekte görebiliriz. Kötü niyetliler "Kuran'da namaz kılmayın, namaza yaklaşmayın" diye emir var derler ya, işte onun gibi. Bu dedikleri gerçekten Kuran'da yazıyor fakat bu emrin  doğrusu ve tamamı "sarhoşsanız namaz kılmayın (salât etmeyin), namaza (salât'a) yaklaşmayın" diyor. Salât konusu da aynı böyle. Salât "yardımlaşmak, dayanışma, destek olmak, iyi olmak, iyilik yapmak ve Kıyam, rüku ve secde ile ibadet edip Yaratan'dan iyilik, yardım ve destek dilemek için dua etmek" demektir. Mavi ile belirttiğim "Allah'a ibadet ederek dua etmek" kısmı, kıyam, rüku ve secde ile birlikte bugün kullandığımız "namaz kılmak" demektir. Peki ya diğer, ilk/kırmızı kısmına ne oldu? Beled Suresi 11. ayetin  ortaya koyduğu gibi "insanlara zor geldi; tam da ayetin bildirdiği gibi "onlar dik yokuşa atılamadılar" ve  devamındaki ayetlerin açıkladığı gibi mallarından infak edemediler, iyilik yapmadılar, yoksulu yetimi doyurmadılar, köleyi serbest bırakmadılar..

 

Bunu fark edemeyen insanlar, "gerçek mümin değilsen namaz kılmak insana zor gelir" diye tuhaf bir tabir üretmişler. Oysa namaz kılmak işin en kolay olanı, 10 dakikalık bir ritüel, hepsi bu kadar. Yani Allah'ın ayetiyle gerçek emrindeki zor olan kısım maviyle belirtiğim "namaz kılmak" değil kırmızı ile belirttiğim Beled suresi 11. ayette işaret edilen "dik yokuşa atılmak" idi. Gerçek mümin olmayana zor gelen "salât" işte budur, namaz kılmak değil...

 

Sayısız ayet diyor ki "iman edip salih ameller işleyenler cennete gidecektir". Oysa "iman edip namaz kılanlar cennete gidecektir" diyen bir tane bile ayet gösteremezsiniz.

 

Namaz kelimesi Farsça'dır ve bütünlüğünden koparılmış olarak Kuran'daki Salât yerine kullanılarak, böylece Allah'ın emri olan gerçek salât kenara atılıyor. Bu paylaşımda amacım bunu düzelterek salih insan olmayı, dayanışmayı ve adaleti peygamberimiz zamanındaki ve yukarıdaki Beyyine 7. ayeti gibi, imandan ve sonra en önemli kavram olarak yerleştirmeye çalışmak.

 

Öncesinde puta tapan İranlılar'da elbette ki o putlara iman ve ibadet eder, duayla ritüellerle putlardan yardım, bereket vb. dilerdi: Onlar için  namaz kılmak, hem putlara ibadet etmek hem de putlardan yardım dilemek demekti ve Müslüman olduktan sonra da Kuran'daki temel kavramlardan biri olan "salât" kelimesini, kendi dillerindeki "namaz" diye tercüme edip değiştirerek hem bize hem dünyanın geri kalanına böyle aktarıp yaydılar. Böylece İranlılar Müslüman olduklarında "salât'ın" iyi insan olmak, iyilik yapmak, dayanışma ve yardımlaşma emirleri olan ilk kısmını kenara bırakıp, eski geleneklerini takip ederek her şey tapınmaktır, yani namaz kılmaktır diye bütün İslam alemini yanılttılar. Elbette ki insanlar "Kuran'a göre iyi insan olmak gerektiğini" biliyorlar fakat iyilik yapmayı geri plana atıp tapınmayı gerçek hedef haline getirdiler. Oysa "iman etmek" zaten tapınmanın esası ve özüdür. İman etmiyorsanız, tapınacak bir şeyiniz de yok demektir.

 

Bu sebeple, pek çok insan sadece "namaz kılarak" cennete gideceğine inanmaya başladı, din önderleri insanlara namaz kılmayı emretti ve İslam dünyasında yardımlaşma, dayanışma, imece, salih insan olma, iyilik yapma, adil olma ve işbirliği konuları insanların kendi keyfine bırakıldı. Namaz tabi ki çok önemlidir, ancak tek başına cennete girmenize yeterli değildir ve Kuran'ın emrettiği "salât'ın da sadece bir kısmıdır. 

 

Ta-Ha 75. "Kim (de Rabbine) O’na iman edip salih amellerde bulunarak (huzuruna) gelirse, işte onlar, onlar için yüksek dereceler vardır."

 

Kuran'da namaz vardır, fakat yukarıdaki ayetin emrettiği şekilde iyi ve adil bir insan değilseniz, "salih amellerde bulunmadıysanız", namazınız size Allah katında iyi dereceler vermeyecek ve sizi ateşten kurtarmayacaktır.

 

Kuran'da olmadığı için pek fazla incelemediğim "Mehdi" kavramı için genel kültür olarak bilinenleri de aynı kapsamda hatırlatmak isterim. Söylenen şudur: "Mehdi gelince dünyada adaleti sağlayacak ve bütün insanların Allah'ın dininde adilce barış içinde yaşamasına öncülük edecek." Bu da tam benim açıkladığım şekilde, Allah'ın Kuran'daki emri olan "salât etmek" demek değil midir zaten?

 

İnsanlar şunu da söyleyip duruyorlar "hadislere göre peygamberimiz "namazı bırakmayın" demiş. Oysa peygamberimiz "namaz" demiş olamaz çünkü Kuran'da ve Arapça'da böyle bir kelime yoktu. Peygamberimiz ancak "salât'ı bırakmayın" demiştir ve bu da yine hem Mehdi konusuyla hem de benim açıklamalarım ile birebir örtüşmektedir.

 

Yine insanların dediği bir şeyle devam edelim: Ezbere diyorlar ki "Ahirette ilk sorulacak şey "namaz kıldın mı?" olacaktır." Yukarıdaki hatanın aynısı burada da yerleşmiş durumda. Oysa sorulacak ilk soru ancak "salât ettin mi?" yani ayetin yazdığı gibi "salih amellerde bulundun mu" olmak zorundadır. Çünkü bütün ayetlere göre "salih amellerde bulunanlar" cennete gidecektir. Kuran ne diyorsa Allah'ın emri de odur. İman etmeyen zaten cennete alınmayacağına göre, Allah'ın dileği şudur: Bana ve ahirete İman edin ve salât edin, salih amellerde bulunun. Yani, iman edenlere sorulacak olan ilk soru: "iyilik yaptın mı, kötülüğe engel oldun mu?" olacaktır. Unutmayın ki Allah kullarının temizlenmiş olarak gelmelerini emrediyor. Kuran'da da diyor ki "infak edin ve salat edin ki temizlenesiniz". Anlamı da gayet açık; temizlenmek için, ihtiyacından fazlasını, ihtiyacı olanların temel ihtiyaçları için onlara vermelisin. Bu, işin maddi kısmı, işin diğer kısmı da şu: ayrıca hem maddi imkanı olanın hem de bu imkanı olmayanın, maddi olmayan her türlü iyilik yapması, salih ameller işlemesi  ve kötülükten kaçınması, iyiliğe davet edip kötülüğe dur demesi şarttır.

 

UNUTMAYIN, Soruyu doğru ve tam olarak anlamazsanız, cevabını da eksik veya yanlış olarak verirsiniz.

 

İnsanlar, Arapça olan İslam’daki temel konuların, örneğin ezanın Türkçe’ye çevrilmesini istemiyorlar ve bunu günah olarak görüyorlar. Fakat aynı insanlar, “Kuran’da yazmadığı halde “Dinin temeli” denilen en önemli kavramı, yani “salât” kelimesini neden İran dilindeki “namaz kılmak” diye değiştirdiniz” diye sorulmasını da günah ve dinlerine saldırı olarak görüyorlar. Aynı şekilde bazı insanlar kökeni Türkçe olan "Tanrı" kelimesini İlah olarak kullanmayı da günah sayabiliyorlar fakat Hüda kelimesini rahatça kabul ediyorlar. Oysa Hüda kelimesi de Kuran'da ve Arapçada yer almaz, bu da İran dili olan Farsçadan gelmektedir. Çelişkiyi, bağnazlığı ve akletmeyen ezberciliği, büyük yanlışı görebiliyor musunuz?

 

O yüzden Kuran'da yer almayan bu eksik "namaz" kelimesini tarihin eski putperest İranlılarına bırakıp, artık Allah'ın emri olan, Kuran'da yazan SALÂT kelimesini aklımıza ve topluma yerleştirerek; iman, ibadet, kıyam, rüku, secde ve dua etmeyi, her zaman salih insan olup iyilik yapmak, adil olmak, barış için çalışmak kavramlarıyla birlikte ve eşdeğerde anmak zorundayız.

 

Dediğim gibi, Ayetlerle kanıtlayacağız inşallah.

 

Açıkladığım haliyle Kuran'da namazın karşılığı vardır, fakat iyi ve adil bir insan değilseniz, namazınız sizi ateşten kurtaramaz, bunu anlatmaya ve Kuran'ın emrettiği gibi insanları namaz ile birlikte dayanışmaya, yardımlaşmaya, iyiliğe, barışa ve adalete çağırıyorum. Eğer ki 5 vakit namaz kılıyorsanız, bundan daha fazla vakitte de iyilik için çalışmanız gerekiyor. Umarım doğru anlarsınız inşallah. 

 

Arapça yerine Farsçasını kullandığımız bir kelimenin ayeti nasıl saptırdığını, Hz. Lokman'ın oğluna verdiği nasihat örneğiyle çok net görebiliriz:

Lokman 17. Arapçası: Yâ buneyye akimi-ssalâte ve/mur bilma’rûfi venhe ‘ani-lmunkeri vasbir ‘alâ mâ esâbek(e)(s) inne żâlike min ‘azmi-l-umûr(i).

Yanlış meal: "Yavrum, namazı  kıl, iyiliği emret ve fenalıktan alıkoy. Sana isabet edecek eziyete sabret, çünkü bunlar, kesin olarak farz kılınan işlerdendir.

Doğru Meal: "Yavrum, iyilik yap, iyiliği emret ve fenalıktan alıkoy. Bu hususta sana isabet edecek eziyete katlan, çünkü bunlar, kesin olarak farz kılınan işlerdendir.

 

"Senin dînin, îmânın yok mu?"

 

Din, Allah'ın koyduğu "yaşam ve toplum" kanunlarıdır. Salât; maddi manevi her türlü iyilik yapmayı, destek olmayı, dayanışmayı, salih ameller işlemeyi, salih insan olmayı anlatır, namaz ise Salâtın bir çeşidi olarak Yaratıcı Rahman Allah'ı överek, O'na hamd ve şükrederek, boyun eğip secde ederek îmânını sergileyip O'ndan yardım ve iyilik dilemek, ibadet ve dua etmektir. Unutmayın ki, "senin dînin îmânın yok mu?" diye sorarız, çünkü din ve iman faklı şeylerdir ancak Müslümanlar bunları birbirine karıştırdılar ve unuttular.

 

Allah Müslümanların kıyam, rüku ve secde ederek namaz kılmasını, O'nu zikretmemizi, anmamızı ve dua etmemizi yani kısaca "ibadet etmemizi" ister. Salat kelimesi "Allah'a dua ederek ondan yardım ve destek istemek" anlamıyla "namaz" kelimesinin bir kısmını kapsar fakat aynı değildir. O yüzden de aşağıdaki ayet Gayri Müslimler için bile, eğer ki barış içinde birlikte yaşıyorsak "onlar sizinle dinde kardeştir" diyor. Bunun anlamı ise açıktır, din farklı bir konudur, iman/inanç farklı bir konudur. 

Tevbe Suresi, 11. ayet: Eğer onlar tevbe edip "salât ederlerse"  ve zekatı verirlerse, artık onlar sizin dinde kardeşlerinizdir. Bilen bir topluluk için ayetleri böyle birer birer açıklarız.

 

İnsanlar bu ayeti "Müslümanlar ancak kardeştirler" ayetiyle karıştırıyor ve farklı dinlerden olanların bir arada oldukları toplum düzenini, araya düşmanlık katarak alt üst ediyorlar. Ayet "dinde kardeşlik" yani toplum içinde ve kanunlar karşısındaki birliktelikten bahsederken diğeri "müslümanların şartsız bir kardeşliğini" ifade ediyor. Müslümanlar kardeştir, aynı yoplumda yaşayan gayri müslimler de "dinde kardeştir" yani toplumda düşmanlık yaratmadan kardeşçe yaşamamız emrediliyor. Yukarıdaki ayet sadece "tövbe ederlerse" diyorken, aşağıdaki ayetler ise "tövbe eden ve iman eden" diyor. Aradaki farkı görmemek için art niyetli olmak lazım. Yukarıdaki ayet, İslam'a saldırmaya tövbe eden gayri müslimlerden bahsediyor ve "onlar sizin dinde = yoplumda yargıda/yasalar karşısında kardeşinizdir" diyorken, aşağıdaki ayetler ise "müminlerden, müslümanlardan" bahsediyor. Devam eden açıklamalarda daha da net anlayacaksınız inşallah.

 

Hucurat 10. Ancak  mü’minler kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını bulup-düzeltin (ve bu amaçla, etkin ve yetkin bir barış ve bereket düzenini yerleştirin) ve Allah’tan korkup (haksızlık ve ahlâksızlıktan) sakınıverin; umulur ki esirgenirsiniz.

 

Ta-Ha 82.  Gerçekten Ben, tevbe edip dönen, iman eden, salih amel(ler) işleyip de sonra (hidayete) doğru yola erişen kimseyi şüphesiz bağışlayıcıyım. 

 

Ta-Ha 112. Her kim de mü’min olarak salih ameller işlerse, artık onun ne zulümden ne de hakkının çiğnenmesinden korkması (gereksizdir.)

 

Bu ayetlerde de Yüce Allah'ın bizden "iman ederek her türlü iyilik yapmamızı" beklediğini görüyoruz. Cennete girmek için "Allah'a iman et ve maddi manevi her türlü iyilik yap, yardım et, barış ve adalet için çalış." Sadece Ta-HA suresinde üç ayet aynı şeyi söylüyor. Başka surelerde de, bu ayetlerin benzerlerini söyleyen pek çok ayetler var Kuran'da. Neml ve Kasas surelerinden de üç ayet daha gösterip devam edelim. (Diğer ayetleri de yazının sonuna ekleyeceğim.)

 

Neml Suresi 89. Kim (ahirette Allah’ın huzuruna) iyilikle (iman ve salih amellerle) gelirse, artık kendisine daha hayırlısı vardır (iyiliklerinin karşılığı fazlasıyla verilecektir). Ve onlar, o günün dehşetli korkusuna karşı güvenlik içindedirler.

 

Kasas Suresi 80. Kendilerine (hakiki) ilim (ve hidayet) verilenler ise “Yazıklar olsun size, Allah’ın sevabı  iman edip salih ameller işleyenler için çok daha hayırlıdır (ancak) buna sabredenlerden başkası kavuşturulmayacaktır”

 

Kasas Suresi 84. Kim bir iyilikle gelirse, artık onun için daha hayırlısı vardır; kim bir kötülükle gelirse, artık kötülükleri yapanlar, yalnızca yaptıklarıyla karşılık görürler.

 

CENNETE KABUL EDİLMEK İÇİN "İYİLİK YAPMAK" ve KÖTÜLÜĞE ENGEL OLMAK ZORUNDA OLDUĞUNUZU İYİCE ANLADIĞINIZI UMUYORUM.

 

Ayetlere "Salât" kelimesi ile devam ediyoruz. Konuyu "savaş" durumunda işleyen bir ayet göstereyim: Önce düzeltmeden, bütün Müslümanların yazdığı, zannettiği şekilde hatasıyla birlikte veriyorum.

 

Tevbe Suresi 5. Ayet:  Haram aylar geçip-bitince, (hâlâ “Silm”e-barışa yanaşmayan) müşrikleri, bulduğunuz yerde öldürün (veya) onları yakalayıp tutuklayın, (ya da) kuşatın ve onların bütün geçit yerlerini kesip-tutun … Eğer tevbe edip (Müslüman olarak) namaz kılarlarsa ve zekâtı verirlerse (onları serbest bırakın ve) yollarını açıverin. Gerçekten Allah, Bağışlayandır, Esirgeyendir.

 

İçinde "namaz" geçen yanlış cümleye, Kuran'da yazdığı doğru haliyle birlikte bakalım:

"Eğer tevbe edip salât ederler ve zekâtı verirlerse yollarını açıverin (onları serbest bırakın). Gerçekten Allah, Bağışlayandır, Esirgeyendir. 

 

Ayet diyor ki, savaştığınız müşrikler savaşa, size saldırmaya tövbe ederlerse, salih amel işler (iyi insan olur) ve vergilerini de verirlerse, artık onları serbest bırakın. Eğer ki "salat etmeyi" tutup da yanlış şekilde "namaz kılmak" diye çevirirsek, müşrikleri silah zoruyla, inanmadıkları halde namaz kılmaya mecbur edip "sözde" Müslüman yapmış olmaz mıyız, yani onları münafıklar haline getirmiş olmaz mıyız? Bu ise "haramdır". Allah'ın peygamberimize emri, defalarca tekrarlanıyor Kuran'da "senin görevin sadece mesajı iletmektir, kimseyi zorlama, sen onların üzerine zorba değilsin". Bütün insanlar inancında, seçiminde serbesttir ve herkesin hesabını "Din Gününün Maliki" olan Allah verecektir, o gün geldiğinde.

Fatiha Suresi 4. Ayet: Mâliki yevmi-ddîn = Din Gününün Sahibi.

 

Zaten burada Kuran'ın en başında bile anlıyoruz ki "DİN = ADALET/YARGI" demektir. Yargılayacak, hüküm verecek, Adaleti sağlayacak tek Hakim Allah'tır.

Salât'ın namaz kılmak değil de "yardım etmek, destek olmak, iyilik yapmak" demek olduğu, herkesin yanlış anladığı şu ayette de çok açıktır: 
ALAK 9, 10. Gördün mü, bir kulu namaz kılarken engelleyen o adamı?

 

Ayetin doğrusu şudur "Gördün mü, bir kulu iyilik yaparken, salât ederken engelleyen o adamı?" ve ayetlerle açıklamalarını "Kuran'a Göre Bütün insanlar Dinde Kardeştir" adlı yazımda okuyabilirsiniz.

 

En başta açıkladığım ve Allah'ın ayetiyle bizi uyardığı gibi;

MÂİDE 41. ... Yahudilerden bazıları (Kuran'ı) yalancılık etmek için dinlerler, henüz senin huzuruna çıkmamış başka bir toplum için dinlerler. YERLERİNE OTURMUŞ KELİMELERİ YAPILARINI BOZUP DEĞİŞTİRİRLER...

 

Bu ayeti iyi okuyup doğru anlayın; İslam'ı doğrudan Kuran'dan öğrenmeyenler, başka kaynaklardan öğrenenler Yahudilerin ve şeytanların değiştirdiği kelimelerle öğrenirler Müslüman olmayı. Onlar, hem "salât" gibi en önemli kavramı eksik olan "namaz" diye değiştirirler, hem de sevgili peygamberimizin sözlerini de bozup değiştirerek, dininizi yanlış öğrenmenize sebep olurlar. Ayrıca, bunları düzeltmeye çalışan Allah dostu insanları da taşlamaya kalkarlar ve sizi tam bir "sapkın kısır döngü içinde" kalmaya mecbur ederler. Sizler ise, "şeytanın aldattığı atalarınızdan kalan bu yanlışlara uyduğunuz halde kendinizi doğru yolda zannedersiniz" (Zuhruf 37 ve Bakara 170). 

 

Tevbe Suresi, 11. ayet: Eğer onlar tevbe edip "salât ederlerse"  ve zekatı verirlerse, artık onlar sizin dinde kardeşlerinizdir. Bilen bir topluluk için ayetleri böyle birer birer açıklarız.

 

Kuran'da doğrusu yukarıdaki gibi olan ayeti, belirttiğim yanlış yüzünden "salât ederlerse" yerine "namaz kılarlarsa" diye çevirdiğinizde, bu zaten pek anlamlı olmuyor çünkü Müslüman olmayanlara,  iman etmeyenlere SAVAŞ ZORUYLA, KILIÇLA namaz kıldırmaya kalkışmış oluyorsunuz. Çoğu insan ise maalesef AYETİ böyle biliyor. Halbuki, onlar eğer ki namaz kılıyorlarsa zaten Müslüman olmuşlar demektir ve ardından başka bir söz etmenin gereği kalmaz, "artık onlar sizin dinde kardeşinizdir" demek gerekmezdi. Onlar artık "sizin kardeşiniz" olurlardı. Oysa benim açıkladığım haliyle, "imece, yardımlaşma, Allah'ın koyduğu toplum kuralları" olarak doğru şekilde okursanız, ayetin anlamı çok net ve "apaçık" olacaktır. Eğer Müslüman olmayanlar (müşrikler), savaşa tövbe edip Müslümanlara saldırmaktan vaz geçerlerse, ve barış içinde toplumsal görevlerini yerine getiriyorlarsa (yani namaz kılıyorlarsa değil, salat ediyorlarsa), onlar sizinle dinde yani adalet karşısında ve toplum sisteminde eşittir, toplum içinde onlarla kardeşçe yaşayın diyor Yüce Allah. Ancak böylece "din" ile "inanç/iman" nedir bilir ve Kuran'da yazan "salat" ile yazmayan "namaz" kelimesi arasındaki farkı da tam olarak anlayabilirsiniz.

 

Kuran'daki "Müslüman olmayanlarla dost (veli) edinmemek" emri farklıdır, onların fikirlerine itibar etmeyin yoksa yoldan çıkarsınız demektir. Bugün bildiğimiz  kullandığımız "dost" ve "veli" kelimelerinin aynı olmadıklarını zaten bilmiyor musunuz da Kuran'da yazan veli kelimesini dost olarak çeviriyorsunuz? Daha detaylı olarak buradan okuyabilirsiniz: Barışta, Herkes Dinde Kardeştir.

 

Sonuçta, yine açıkça görüyoruz ki Kuran'da yazan Allah'ın emri "salat etmek" kesinlikle "namaz kılmak" değildir. Sizin "alim" zannettiklerinizin hepsi yanılgı içindedir ve bu yazdıklarımı inkar edenler de onların peşinde aynı yanlış yolda gidenlerdir. Ayetler defalarca diyor ki, "atalarınızın babalarınızın yolunda gitmeyin, aklınızı kullanarak Kuran doğrultusunda yol tutun". Ayet ayrıca diyor ki "çoğunluğa uyarsan, seni doğru yoldan çıkarırlar".

 

En'am Suresi 116. Ayet: Yeryüzünde bulunanların çoğuna uyarsan seni Allah'ın yolundan saptırırlar. Onlar sadece zanna uyuyorlar ve sadece zannediyor/tahminde bulunuyor.

 

O yüzden, yoldan çıkmış bu "çoğunluk" insanların sürekli tekrarladıkları itirazi bir sorusuna da cevabımı vereyim:

 

Soru: "Bir sürü eski, büyük alimler, ilim sahipleri bilememiş de sen mi biliyorsun?"
Cevabım: "Evet, hem de Allah'ın izniyle
kocaman bir EVET". Hem sadece bu konuda da değil, pek çok konuda, pek çok ayette. Eski alimlerin, hatta bugün bile alim zannettiklerinizin, şu yazımda bir kısmını açıkladığım, Yüce Kuran'ın mucizelerinden haberleri bile yok ve olamazdı da zaten, çünkü onların hiç birisi benim sahip olduğum günümüz teknoloji ve biliminden haberleri yoktu.
Ateizmin Cevaplaması Gereken Mucizeler ve Sorular:

Her şey vakte bağlandığı gibi, pek çok ayetin anlaşılması da vakte bağlanmıştır ki, vakti geldikçe Yüce Allah o ayetlerle ilmini ve yüceliğini, Kuran'ın zaman ötesi yüce bir kitap olduğunu insanlara göstersin.  Allah'ın pek çok ayette emrettiği gibi "Akledin, Akıllı ve Mantıklı Olun". 

Ben "aklınızı kullanın" dedikçe, bazı cahiller "bu iş akılla olmaz, akıl şeytanda da var" diyorlar. Bakınız Yüce Allah ne diyor bunu söyleyenler için:

Enfal Suresi 22. Ayet: Allah katında yerde debelenip dolaşan canlıların en şerlisi (ve en değersizi) aklını kullanmayan sağır ve dilsizlerdir.


Burada bahsedilen, elbette ki aklı körelmiş olanlardır, kalbi sağırlaşmış olanlardır.

Namaz "iman" ile ilgilidir, "din" ise Allah'ın koyduğu toplumsal yasaları belirtir. Problem, İranlıların hataları yüzünden, Kuran'da "salât" olan kelimeyi dar kapsamda "Allah'a ibadet etmek ve dua etmek, yardım dilemek" yani TAPINMAK anlamındaki Farsça "namaz" kelimesi ile sınırlamış olmalarındandır ve maalesef bu farkı anlayabilen ise çok çok azdır, hatta belki de hiç kimse bilememiştir, en azından benim incelediğim otuza yakın farklı mealde doğrusunu yazan olmamış. İşte bu yüzdendir ki "namaz" konusu toplumsal kaos yaratıyor, yardımlaşma ve dayanışmayla iyi bir insan ve salih kullardan olmak birbirine karışıyor.

 

Örnek olarak önemli bir ayete bakalım: Ahzab Suresi 56. Ayet

Ahzab Suresi 56. Ayet. Kesin bir gerçektir ki; Allah ve O’nun melekleri nebiye salât eder. Ey iman edenler, siz de Ona salât edin ve tam bir teslimiyetle Ona salâtü selam getirin. 

Ayetin söylediği Salât, tam da benim açıkladığım şekilde, destek olmak, yardım etmek, iyilik yapmaktır. Aksi halde  haşa "Allah peygambere namaz mı kılıyor?" diye sormazlar mı? Ya biz ne yapacağız, Allah'ı bırakıp, ya da O'nun yanında peygambere mi namaz kılacağız (bu şirk olur ve en büyük günahlardandır).

Başka bir örnek:

Enfal Suresi 3. Ayet. Onlar (müminler), salâtı dosdoğru yapar/pekiştirirler ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden infak ederler.  4. Ayet. Gerçek anlamda müminler işte bunlardır.

Yine dediğim gibi, ikinci kısım "maddi yardım" olarak herkesçe doğru biliniyor. (Mallarını hayırda ve Hakk yolunda harcayıverirler.) Peki ya "salat etmek" diyen ilk kısım? Maalesef bu ayeti de "salat" yerine "namaz kılmak" diye çevirdikleri için kimse doğruya ulaşamıyor. İlk kısım "her türlü iyilik, destek yani salih amel işlemektir". Ancak böylece gerçek hak bütünlük ortaya çıkıyor: 1) Manevi iyilik yapmak 2) Maddi iyilik yapmak. Manevi iyilik çok çeşitlidir; örneğin yaşlı bir insanı yolun karşısına geçirmek, yükü ağır olanın onu taşımasına yardım etmek, yani "insanca iyi/güzel" diyebileceğimiz her türlü eylem.

Çok örnekleme yaparak uzatmamak adına bir ayet daha vereyim: Fatiha'dan sonraki ilk emirler, açıklamalardır Bakara suresinin bu ayeti.

Bakara 3. Onlar; (o müttakiler) gaybe iman edenlerdir, salatı dosdoğru ikame edenlerdir, ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden infak edenlerdir.

 

Farkı bilmeyenler (neredeyse bütün Müslümanlar) burada yazan "salât etmek" kelimesini "namaz kılmak" diye değiştirerek yazıyorlar. Oysa "namaz kılmak" müttakilerin iman konusudur ve ayetin ilk bölümüne aittir, yukarıda açıkladığım şekilde. Allah bu ayet ile iman sahibi iyi insanları şöyle tarif ediyor: 

  • Gaybe iman, yani bir şeye inanmak için illa ki onu bilmemiz, görmemiz, dokunmamız gerekmiyor.

  • salât etmek, yani manevi veya fiziken her türlü iyilik yapmak

  • İnfak etmek, yani maddi iyilikler yapmak

Bütünlüğü, uyumu ve ilişkiyi görebiliyor musunuz?

1. İman   2. Manevi veya fiziken her türlü iyilik   3. Maddi iyilik.


Şu farkı da görüyor musunuz? Allah sadece iman edenleri değil, iman eden iyi insanları tarif ediyor. Açıkçası hepimiz biliyoruz ki, iman ettiği halde iyilik yapmayan,  kötülük yapan, iyi olmayan insanlar da vardır. O yüzden bir insanı sadece namaz kıldığı için "iyi insan" kategorisine sokamayız. İyi insan olması için "iyilik yapması" şarttır. Hem iman edip hem iyilik yapıyorsa, ancak ve ancak o zaman "iman eden iyi bir insan" diyebiliriz.

Giriş olarak, Kuran'da bizlere "salat edin" emri verildiğinde bunun tapınmak, dua etmek olarak kullandığımız sadece "namaz kılmak" olmadığını anlamanıza çalıştım. Namaz kılmak olarak kullandığımız kelimenin karşılığı "Allah'tan yardım, destek dilemektir, O'na ibadet etmektir". Sorun şu ki; Allah bize "salat edin, yardımlaşın, dayanışma içinde olun, imece yapın, iyilik yapın" dedikçe, biz onu "namaz kılın" olarak algılıyoruz.

Allah'ı anmak günde 5 vakitle kısıtlanacak bir iş değildir, Allah her mümin insanın sürekli olarak aklının bir köşesinde olmalıdır zaten. Hz. Ademden beri yapılan ve şimdi adına "namaz" dediğimiz, günde 5 kere Kıyam, rüku ve secde etmek ise bunu, insanın emrine verilmiş olan bedeniyle de inancını ortaya koymak, göstermektir.

Bu noktada, mesajımı ilettim ve anlayana saz diyorum; ister inanırsınız ister inanmazsınız, ben bildiğimi söyler ve savunurum. Kimsenin üzerine baskı yapacak değilim. Hiç kimse de fikrini söylemek, medeni şekilde savunmak dışında bana baskı yapamaz, saldıramaz. Aksini yapan zalimlerdendir.

Kuran'ın emrettiği gibi aklınızı kullanın bunları okurken, Allah'a giden yolda engel çıkaranlardan değil yardım edenlerden olun. Namaz gereklidir, kılın elbette. Namaz kılmak, salât etmenin bir şeklidir, Allah'ı düşünerek, O'na hamd ederek, O'na şükrederek, kendin ve sevdiklerin için dua edip Allah'tan yardım dilemektir. Geri kalan salat ise, dinin/adaletin temeli olan yardım etmek, adaleti sağlamak, imece, iyilik yapmaktır, kötülüğü engellemektir. 

Ben Allah'ın emri gereği sadece Allah'a çağırırım, onun yanında başkasının adını anmak bile şirktir.

Kassas 87. Ve sakın sana indirildikten sonra seni Allah'ın ayetlerinden çevirmesinler ve sadece Rabbine çağır halkı ve sakın şirk koşanlardan olma.

Biraz daha derine inelim mi...

SÜNNETULLAH MI YOKSA EHLİ SÜNNET Mİ?

EHL-İ SÜNNET'İN ŞİRKE BATTIĞININ KANITI:

Kuran'da SunnetUllah vardır, ehlisünnet yoktur. Ehlisünnet insanların Hz Muhammed'i örnek alıp başlattıkları sonra da kulaktan kulağa ve gelenek olarak aktardıkları kurallardır ve hiç bir şey aslı gibi kalmaz, değişir ve bozulur. Allah Kuran'da buna da örnek vermiştir, Hristiyanlar bize örnek verilmiştir:

"Hadid 29. Türettikleri ruhbanlığı ise, Biz onlara yazmadık (emretmedik). Ancak (güya) Allah’ın rızasını aramak için (kendileri uydurup türetmişlerdi), ama buna da gerektiği gibi riayet etmemişlerdi. Bununla birlikte onlardan iman edenlere (yine de) ecirlerini verdik, onlardan birçoğu da fasık olan (Hakk yoldan çıkan) kimselerdi.

 * Allah’ın rızasını aramak için başlatılmış olsa da, bugün  Ehlisünnetin işte bu ruhbanlıktan farkı kalmadı ve "atalar dini" olma yoluna gitti. Herkesin, Allah'ın emrettiği gibi Sünnetullah = KURAN yolunu girmesi şarttır.

Allah insanlara, resule uymaları konusunda emirler veriyor çünkü Resul Kuran'da Allah'ın verdiği emirleri en doğru anlayarak insanları bunlara uymaya çağırır. Bunun yanında, ayetlerin gösterdiği şekilde, Resul'ün Kuran'ı "tebliğ etmek" dışında bir görevi yoktur. İnsan resullerin bu görevi ancak birlikte yaşamış olduğu insanlar içindir. Sonrasında ise resul görevi artık KURAN'ındır. Açıklamaları buradan okuyabilirsiniz: Allah'ın resulü aranızdadır (Hucurat 7)

Bakınız, Kitap konusunda Allah, Yahudiler için şöyle diyor: 

MAİDE 43. Allah’ın hükmünün bulunduğu Tevrat yanlarında olduğu halde, (neden) Seni hakem kılıyorlar da, sonra bunun ardından nasıl yüz çeviriyorlar? İşte (aslında) bunlar inanmış kimseler değillerdir.

Allah bize, Hz. Muhammed'e inanmayan Ehli Kitap Yahudilerin, hüküm vermek için TEVRAT'a baklamaları gerektiğini bildiriyor. Demiyor ki "Hz. Musa nasıl yaptıysa siz de öyle yapın". Çünkü Kesin hüküm koyucu olan Allah'ın indirdiğidir, Kitaptır KURAN'dır.
Daha geniş açıklamalar için okumalısınız: MÜSLÜMAN mısınız, yoksa MÜŞŞAMAN mısınız?

Allah insanları "ALLAH'ın kitabına çağırıyor fakat insanların bir kısmı hiç oralı olmuyorlar. Nereden mi biliyoruz, elbette ki ALLAH'ın emri olan KURAN ayetinden:

AL-İ İMRAN 20. Kitaptan kendilerine biraz pay verilmiş olanları görmez misin; onlar aralarında hükmü uygulansın diye Allah’ın kitabına çağırıldıklarında; (önemsemeyip) bir kısmı yüz çevirerek kaçıvermekte ve arkasını dönmektedir. 

Bu ayet, Ehli sünnete "Allah'ın kitsabına uyun" dediğimizde "hayır biz hocalarımızdan atalarımızdan duyduğumuz Ehlisünnete ve hadislere uyarız" diyenleri işaret emiyor mu? Keşke Hz. Muhammed aramızda olsa da biz de ona uysak, fakat o aramızdan ayrılalı 1400 sene oldu ve bize ondan kalan tek hak miras KURAN'dır. Gerisi tevatür ve efsane olmuştur artık. Tartışmayı ve felsefeyi seven insanlık, bol bol felsefe yapabilmek, laf yarıştırıp vakit geçirmek için KURAN dışında hadisler satın alır ve onlarla bilgisizce ALLAH yolundan alıkoyarlar (LOKMAN SURESİ 6. Ayet). 

Bugün için ehlikitap kelimesi Müslümanları da kapsıyor çünkü Müslümanların da bir kitabı var ve o kitabı aynen resulün şikayet ettiği gibi "KURAN'ı sahipsiz bıraktılar" (FURKAN SURESİ 30. AYET)". Evet, resul sizlerden şikayetçi çünkü onun hak gerçek mirasını, KURAN'ı bir kenara attınız. Oysa resulün kendi sözleriyle/hadislerle ilgili bir şikayeti yok ve olamaz çünkü böyle bir şeyi ancak kendi çağında birlikte yaşadıkları için söyleyebilirdi.

Resulün (ve hiç bir insanın), inanmayanlara ceza verme yetkisi de kesinlikle yoktur ve bu yetki sadece Allah'ındır. Pek çok ayet yanında KIYAME Suresi 16-21 ayetler bunun en güçlü delidir. Konumuzla en alakalı olan ayeti birlikte okuyalım: 

KIYAME 19. Senin bu hususta bir işin yoktur. Allah ya affeder, ya azap eder. Onlar zâlimdirler.

iNSANLAR yanlış anladıkları ayetler ve gelenek nedeniyle, resulün Kuran dışında hüküm koyma yetkisi olduğunu zannediyorlar. OYSA ALLAH ONLARI YALANCI ÇIKARIYOR. Resul ancak ve ancak kendisine indirilen KURAN ayetlerine göre hüküm vermek zorundadır çünkü o KURAN OKUMAKLA GÖREVLİ KILINMIŞTIR:

NEML 92. “Ve Ben Kur’an’ı okumakla (anlamak ve uygulamakla) da (emrolundum).” Artık her kim hidayete gelirse, kendi nefsi için hidayete gelmiştir; kim de sapacak olursa, de ki: “Ben sadece uyarıcılardan biriyim.”

Allah'ın emrine göre, birisi size Kuran'dan delil sunarsa, bütün bildiklerinizi unutmak ve ayete uymak zorundasınız. Kuran'la çürütülen her hadis veya gelenek, ezberlediğiniz herşey yanlış demektir. 

ARAF 204. Kur'an okunduğu zaman onu dinleyin ve susun ki rahmet olunasınız.

Ayetin emri açıktır: Kuran ayetleri karşısında hiçbir itirazınız olamaz, KURAN karşısına hadis ile çıkamazsınız, aksi halde Allah'ın rahmetinden mahrum kalırsınız.

İlave bilgi, fikir olarak şunu da belirtmek isterim. Esas konu "Din" ile "İman" konularının farkını bilmekten geçiyor. Dediğim gibi, "din" toplumda adalet yaşam ve düzen için gerekli olan, Yaratıcının koyduğu kurallardır, yasalardır. İman ise Yaratıcıya inanmaktır. Bu ikisi birbirine karışmış olduğu için ortaya çıkan büyük zulüm nedeniyle, Hrıstiyanlar isyan ederek "laiklik" sistemini getirmişler. Fakat bu isyanı gerçekleştirenler de "din" ve iman" aynı şey diye bildikleri için, "din" ve "yönetim" ayrı olacaktır demişlerdir. 

Zenginlik lütuf mu?

“Allah’ın sevdiği kuluymuş, ne kadar zengin…” der misiniz?

İnançlıysanız demeyin. Bir insanın kendisinin ve sorumlu olduklarının ihtiyaçlarını alışık oldukları düzeyde karşılıyor olması yeterlidir. Bunun üstünde sahip olunan her şey ise zenginliktir. Bütün zenginlerin, ihtiyaçlarını karşılayamayan veya karşılamakta güçlük çekenlere yardımcı olması şarttır.

Zengin olmak günah ya da suç değildir fakat belki de makul bir ölçünün ötesinde, ölçüsüz bir zenginlik günah bile sayılabilir. Arınmanız için malınızdan/paranızdan ihtiyacı olanlara vermeniz gerekir diyor Kuran: “O ki, temizlenip arınsın/yücelsin diye malını verir (Leyl suresi 18. Ayet). Bir noktadan sonra, ne kadar zenginsen o kadar kirlisindir. Bu Kuran ayeti tam da bugün bile kullanılan “para elinin kiridir” sözüne uygun fakat maalesef kapitalizmin kirli çarklarında bunu “fakir avuntusu” diye görüp alay edenler var.

Yüce Allah hiç kimseyi sadece onu sevdiği için zengin yapmaz. Zenginlerin sahip oldukları, o zenginliğinden ihtiyacı olanlara iletmeleri için verilmiştir. Sahip olduğunu zannettikleri şeyler sadece emanettir ve onlara düşen görev bu emaneti gerçek hak sahibine ulaştırmaktır. Fakat çoğu sahip olduklarının şımarıklığıyla cimrileşip köre dönüşüyorlar. Ayetle açıklayalım: 

30 Rum 38. Öyleyse; yakınlara, yoksula, muhtaç olana ve yolda kalmışlarla Allah yolunda uğraşanlara hakkını ver. Bu, Allah'ın hoşnutluğunu dileyenler için daha hayırlıdır. İşte onlar kurtuluşa erenlerdir.

Demek ki Kuran’a göre, sahip olduğunu zannettiğin şeyler senin değiller, senin hakkın da değiller. O yüzden bu ayet sana gerçek hak sahiplerinin kim olduklarını söylüyor. Emaneti hak sahibine ulaştırıyorsan dürüst bir emanetçi, doğru yolda bir insan olarak kurtuluşa eriyorsun. Ancak, “bunları kendi marifetimle kazandım” diyerek kendi hakkın zannedip de mal mülk veya para olarak depolayıp yığıyorsan, sadece görevini kötüye kullanan bir hamala dönüşüyorsun. Sen kazanmıyorsun, çünkü zenginliği veren Allah’tır: “zenginliğin arınmak ve Allah nezdinde yücelmek için çözmen ve kurtulman gereken zorlu bir sınav sorusudur”.

Depoladığınızın fazlası alev alıp sizi çok fena yakmadan deponuzu temizlemeye başlayın ve taşıdığınız emaneti gerçek hak sahiplerine iletin lütfen.     


Yüce Allah’ın Bugünkü Resulünü Açıklayacağım sizlere…

Başlığa Şaşırdınız mı? Şaşırmayın! Okuyunca çok rahat anlayacaksınız.

Size Kuran’da Henüz Kimsenin Anlamadığı Bir Hususu Daha Göstereceğim İnşallah:

Önce bütün âlimlerin birbirine benzer şekilde açıkladığı dört ayeti, onların anladıkları haliyle yazıyorum. Ardından da bu ayetlerin bugün bana ne anlattığını söyleyerek “şu anda aramızda Allah’ın bir elçisi olduğunu” size kanıtlayacağım.

Bu dört ayeti kısmen anlayanlar da var elbette fakat tam olarak anlayıp bu şekilde doğru birleştiren kimseyi göremedim maalesef.

 24 Nur 62. Müminler, ancak Allah'a ve Resulüne gönülden inanmış kimselerdir. Onlar, o Peygamber ile ortak bir iş üzerindeyken ondan izin istemedikçe bırakıp gitmezler. Senden izin isteyenler, hakikaten Allah'a ve Resulüne iman etmiş kimselerdir. Öyle ise, bazı işleri için senden izin istediklerinde, sen de onlardan dilediğine izin ver; onlar için Allah'tan bağış dile, Allah mağfiret edicidir, merhametlidir.

24 Nur 63. Resul'ün çağrısını, birbirinize yaptığınız çağrıyla denk tutmayın. İçinizden birbirinin arkasına saklanarak sıvışmak isteyenleri Allah biliyor. Bu sebeple onun buyurmalarına karşı gelenler, kendilerine bir fitnenin veya çok acıklı bir azabın isabet etmesinden sakınsınlar.

49 Hucurat 2.  Ey iman edenler! Seslerinizi, Peygamber’in sesinin üstüne yükseltmeyin. Birbirinize bağırdığınız gibi, Peygamber’e yüksek sesle bağırmayın, yoksa siz farkına varmadan işledikleriniz boşa gider.

49 Hucurat 7. Bilin ki, Allah’ın elçisi aranızda bulunmaktadır. Eğer o, birçok işlerde size uysaydı, sıkıntıya düşerdiniz. Fakat Allah, size imanı sevdirmiş ve onu gönüllerinize güzel göstermiş; inkârı, fasıklığı ve (İslâm’ın emirlerine) karşı çıkmayı da çirkin göstermiştir. İşte bunlar doğru yolda olanların ta kendileridir.

---/------

Yazının devamı için önemli sayılacak, hepimizin bildiği şu gerçeği öncelikle not edelim: Sevdiklerimizi yüceltmenin en muhteşem yolu, onların emanetlerine sahip çıkarak savundukları değerlerini ve geriye bıraktıkları eserlerini koruyup yaşatmaktır. Sevgili peygamberimizin bize neler emanet etmiş olduğunu iyice bir düşünün. Söz uçar, yazı kalır, bunu hiç unutmayın.

Şimdi yukarıdaki bu aynı ayetleri, Yüce Allah’ın ilettiği ve anlamamız gereken hak/gerçek mesaj olarak yazıyorum. Elbette ki bunlar benim naçizâne görüşlerim; doğru olup olmadıklarına kendiniz karar verebilmeniz için dördünü birden okuyunuz lütfen, çok uzun değiller:

24 Nur 62. Müminler ancak Allah’a, Resulüne ve Resul’üne verdiği Kuran’a inananlardır. Onlar, önemli/hassas konularda karar vermek için onunla, yani Kuran’la birlikte çalışırlar ve doğru hükmü ve izni Kuran’da bulup ortaya çıkarmadan kesinlikle Kuran’dan ayrılmaz, onu bırakmazlar. İzni ve hükmü Kuran’da arayanlar kesinlikle Allah’a ve Resulüne, "Resul’ün emaneti ve halifesi olan Kuran’a" inananlardır. 

>> Evet, yanlış okumadınız, Hz. Muhammed’in bize, bütün insanlığa bıraktığı “halifesi Kuran’dır” ve kesinlikle başka insanlar, değillerdir. Kendilerini “halife” zanneden insanlar sadece krallık tahtına varis olmuş kişilerdir. Onlar ancak “güç” adına hareket eden, emir veren krallar, padişahlardır. Allah’ın elçisi artık sadece Kuran’dır ve gerçek halifeler ise “Kuran’dan doğru hüküm ve izin alabilenlerdir”.

Allah onlardan bazılarına, aradıkları konudaki hükmü Kuran’da bulmaları için izin verecektir. Yani Kuran size bu konudaki emrini gösterecek, sizin de anlayıp emin olmanızı sağlayacaktır. Kuran size izin vermemişse, cevabınızı tam olarak bulamıyorsanız, hüküm vermeyin, o konudaki hükmü anlamanızın vakti henüz gelmemiş demektir. Kuran'ı anlamadan hüküm verenler için Allah’tan onların affını, bağışlanmalarını dile, çünkü Allah Bağışlayandır, Kuşatan Muhafaza Edendir.

24 Nur 63. Resul’ün yani onun halifesi olan Kuran’ın çağrısını/ emrini/iznini/hükmünü, kendi kendinize verdiğiniz izinlerle/hükümlerle bir tutmayın. Allah çok iyi biliyor ki, birbirinize verdiğiniz hükümlerle/izinlerle Kuran’ın izninden ve gerçek hak hükmünden ayrılarak kaçıp duruyorsunuz. Böylece keyfinizin istediği şekilde uydurmalara, hadislere ve rivayetlere sığınarak, Allah’ın hükmünü aramanız gereken Kuran’a karşı onları siper ediyor, sıvışıyorsunuz. Bu şekilde Kuran’ın emrine/iznine/hükmüne karşı gelenler, Kuran’a itiraz edenler, kendilerini bir belânın, sapkınlığın/sapmışların içinde bulacaklar ve kendilerine büyük bir azap dokunacaktır. Bundan sakınmak için sadece ve sadece Allah’ın elçisine, bugünkü elçisi olan Kuran’a uyun.

49 Hucurat 2. Ey iman edenler! İnsanların hükümlerini ve rivayetlerini sakın Allah’ın Elçisinin halifesi ve onun yerine elçi olan Kuran’ın emrinin/hükmünün/izninin üstüne yükseltmeyin. Son söz, kesin hüküm, emir ve izin yalnızca Kuran’dan alınacaktır. Günlük hayatınızda birbirinize bağırdığınız, dilediğiniz gibi aranızda emir hüküm verdiğiniz gibi, adalet ve toplum düzeni konularında kesinlikle hükmünüzü, izninizi Allah’ın elçisi Hz. Muhammed’e Kuran olarak gönderdiği emirlerin ve izinlerin üzerine taşırmayın. Yoksa siz farkına bile varmadan, sevap ve güzel zannederek yaptıklarınızın hepsi boşa gider, cehennemin misafirleri olursunuz.

Ebediyete uğurlamış olduğunuz sevdiklerinize sahip çıkmanın en büyük göstergesi, onun emanetine, eserine sahip çıkma gayretinizdir. Sizler gerçekten Hz. Muhammed'i seven insanlar olsanız, onun bize emanet ettiği, Yüce Allah'ın kendisine "alemlere nur" olsun diye indirdiği "içinde her şeyi açıkladım" diyerek teyit ettiği Kuran'ı her şeyin üstünde tutarsınız ve onu en doğru şekilde anlamaya çabalarsınız. Anlamadığınız bir husus karşınıza çıkarsa, sabırla ve imanla onun gerçek hükmünün sadece ve sadece Allah'tan Kuran aracılığı ile size gelmesini beklersiniz. Oysa sizlerden çoğunuz ne yapıyorsunuz? Peygamberimizden size kalan(!) -kaldığını zannettiğiniz- suyunun suyu niteliğindeki dedikoduların peşinde bir ömür tüketiyorsunuz. Bu dedikodular, Hucurat 12. ayette söylenmiş olduğu gibi "ölmüş kardeşinizin etidir" ve sizler de afiyetle yiyorsunuz onun leşini.

Bu satırları okuyan bazı akılsızlar muhtemelen sevgili peygamberimiz Hz. Muhammed'in sözlerini reddediyorum zannedeceklerdir. Oysa dediğim şudur "Kuran'a uymayan bir sözü peygamberimiz söylemez, söylemiş olamaz" çünkü Kuran Allah'ın kelimesidir ve içinde hiçbir çelişki olmadığını da Yüce Allah ayetlerinde defalarca bildirmiştir. Buna rağmen beyinleri çocukluktan itibaren hadislere şartlandırılmış olanların, Kuran'a ters düşen hadislere inanmaya devam edip Kuran'ı dışlamaları akılsızlıktan başka bir şey değildir. Hadisler ancak ve ancak Kuran'a aykırı değilse peygamberimize atfedilebilir, inatla bunun aksini yapıp Kuran'a aykırı sözleri "peygamber hadisi, ehli sünnet yolu" zannetmeye devam eden cahiller, sevgili peygamberimizin günahını almaktan başka bir şey yapmıyorlar ve utanmazca bunu savunmalarının yanında ayrıca bu gerçeği ortaya koyanlara da haince saldırıyorlar.

49 Hucurat 7. “Bilin ki, Allah’ın elçisi aranızda bulunmaktadır.” >> Siz bu ayetin/bilginin sadece Hz. Muhammed zamanında onun etrafında yaşayan insanlara söylendiğini mi zannediyorsunuz? Öyle olsa, Allah’ın emirlerinin evrenselliğini ve bütün zamanları kapsadığını nasıl iddia edebilirsiniz. Sadece Hz. Muhammed ile beraber yaşayanlara emrediliyorsa, Kuran’ın bizim için ne hükmü olabilir ki? Allah’ın elçisi hâlâ aramızdaysa, bu ancak ve ancak onun bize bıraktığı Kuran olabilir. "Söz uçar, Yazı Kalır" demiştik, sizler uçan sözlerin peşinde o sözler gibi kanatsız dayanaksız uçmaya çalışırken, "hak olarak" gerçekten bize  "yazılı kalmış" olanı, Kuran'ı göz ardı ediyorsunuz.

Kuran’ın yerine kimi elçi veya halife olarak kabul edebilirsiniz? Peygamber olmayan başka insanların yazdıkları şeyleri mi? Dünyanın en dürüst insanı bile yazmış olsa, onun yazdığını Allah’ın emri ve hükmü olan Kuran’dan üstün tutabilir misiniz? Allah size akıl vermemiş mi ki düşünüp doğrusunu, Allah'ın gönderdiği ve açık açık "içinde hiç bir şeyi eksik bırakmadım" dediği kitapta bulasınız? Bulamıyorsanız, sabırla bulmak için çalışın, Allah izin verdiği takdirde cevabınızı alacaksınız, Allah izin vermemişse hiç başka yollara sapmayın, Kuran üzerinde çalışarak ümit ve dua ile bekleyin.

“Eğer o, birçok işlerde size uysaydı, sıkıntıya düşerdiniz” >> yani sizin kendi isteğinize ve keyfinize göre Kuran’ı eğip bükerseniz ve buna yalancı şahit olarak da “hadis” veya rivayetlere uyarsanız ve de sonunda kendinizi Kuran'a değil de Kuran’ı kendinize uydurursanız, tamamen yanlışa sapmış, doğru yoldan çıkmış olarak kötü işler yaparsınız, sadece günah kazanırsınız. Fakat Allah, size imanı sevdirmiş ve onu gönüllerinize güzel göstermiş; inkârı, fasıklığı Kuran’ın emirlerine karşı çıkmayı da çirkin göstermiştir. İşte bunlar doğru yolda olanların ta kendileridir. >> Demek ki, doğru yolda olanlar Kuran dışına çıkmayanlardır. Eğer siz Kuran’ı bırakıp da tutup efsanelere, rivayetlere ve kulaktan kulağa aktarılmış, yüzde yüz ispatlanması kesinlikle mümkün olmayan “peygamber sözü” diye sığınmaya çalıştığınız hadislere kapılırsanız, sonunuz hüsran olacaktır.

Başka örnekler olsa da, bir ayetle pekiştirmek isterim: 

Yunus 109. Sana vahyedilene uy ve Allah hüküm verinceye kadar sabret. O, hâkimlerin en hayırlısıdır. >> Peygamberimize "sana vahyedilene uy" dendiğine göre bizim de ona vahyedilmiş olan Kuran'a uymamızı söylemiyor mu bu ayet. Kuşkusuz evet.

Hadislerin doğru mu yoksa uydurma mı oldukları konusunda yapılabilecek tek çalışma, o hadisin Kuran'a yüzde yüz uygun olduğunu ve hiçbir ayetle çelişmediğini teyit etmek olabilir. Hiçbir hadis, Kuran ayetlerinin yerine veya üstüne geçemez. Hadis okuyorsanız dahi, onun gerçekten peygamberimizin sözü olduğunu anlamak için son sözü mutlaka Kuran söyleyecektir. Yüce Allah'ın kelamı olan Kuran mı doğrudur yoksa birilerinin "bunu peygamberimiz söyledi" diye ilettiği insan sözleri mi?

Güzel bir söz, anlamlı bir söz, Kuran’a uygun her söz peygamberimiz tarafından söylenmiş olabilir. Benzer sözler Allah dostu herhangi bir mümin tarafından da söylenmiş olabilir. Bunun dışında, Kuran’a uygun olmayan hiçbir sözü peygamberimiz söylemiş olamaz. Bunu iddia etmek bile şirktir, günahların en büyüğüdür.

Konunun daha rahat anlaşılması için Peru'dan antik çağlara ait iki duvar göstermek istiyorum.

Buradaki duvarların hangisinin gerçekten antik çağlara ait olduğunu hemen söyleyebilirsiniz değil mi? Soldaki ve sağdaki duvarın alt, esas kısmının böyle lego parçaları gibi birbirine tam uyumlu mega taşlarla nasıl örüldüğü henüz anlaşılabilmiş değil. Her ne kadar klasik tarihçiler hepsini İnkalar yapmış deseler de, gerçek pek öyle demiyor. Mega taşlarla yapılan kısım İnka'lardan çok daha eski dönemlerde yapılmış. İnka'lar ise soldaki resimde görülen ve orijinaline göre çok eğreti görünen üst kısmı eklemişler.  Bu tarihçiler kısa zaman öncesine kadar da "tarih Sümer ile başlar" diye tutturmuşlardı, sonra Sümer'den 6 bin yıl daha eski Göbeklitepe bulundu.


Peki İslam dinine sokulan, eklenen hangi hadisin gerçek, orijinal ya da ekleme/uydurma olduğunu bu duvarlar kadar kolay ayırt edebilir misiniz? Asla. Ne kadar emin olduğunuzu söyleseniz de, hepsi ancak "zan" olarak kalır ve Allah diyor ki "zannın bir kısmı günahtır". 

Sağdaki duvar, size de şu ayeti anımsatmıyor mu?

Cum'a 5. Ayet. Tevrat’ı uygulama görevi omuzlarına yüklendiği hâlde, onu yerine getirmeyenlerin durumu, tıpkı (ciltlerdolusu) kitaplar taşıyan eşeğin hâline benzer.  Allah’ın ayetlerini yalanlayan bir toplumun durumu ne kötüdür!  Allah, zâlim bir toplumu asla doğru yola iletmez!

Tevrat altta kalmış, uyduruk şeylerle genişletilmiş. Günümüz Müslümanlarını anlamak için şimdi bu ayette Tevrat yerine "Kuran" yazıp tekrar okuyun. Kuran dışında yüklendiğiniz o kitapların tamamına yakını işte bu eşeklerin taşıdığı değersiz yüklerdir.

“HER DAİM ARANIZDADIR ALLAH’IN ELÇİSİ” DİYOR AYET.
PEKİ NEREDE BU ELÇİ? HZ. MUHAMMED SON ELÇİ İSE, BUGÜN HÂLÂ ARAMIZDA BİR ELÇİ NASIL OLABİLİR? 
 

PEYGAMBERİMİZ SON NEBİ'DİR, SON ELÇİ DEĞİLDİR. YANİ SON KİTABI, SON KANUNLARI GETİRMİŞTİR. ALLAH, BU YASALARI/AYETLERİ DOĞRU ANLAYIP HALKINA AÇIKLAYACAK UYARICILAR GÖNDERMEYE DEVAM EDİYOR. AYNI HZ. MUSA'YA TEVRAT'I VERİP, ARDINDAN PEK ÇOK RESUL GÖNDERDİĞİ GİBİ.


KURAN = PEYGAMBERİMİZ HZ. MUHAMMED'İN BİZE TEK GERÇEK MİRASI... ONA SIKI SIKI SARILIN, EMANETİNE SAHİP ÇIKIN !


……....ARAMIZDAKİ EBEDÎ ELÇİ….………

BİR BAŞKA AYET İSE “SESİNİZİ ALLAH’IN ELÇİSİNİN SESİNİN ÜZERİNE YÜKSELTMEYİN” DİYOR.

ALLAH’IN ELÇİSİ ARAMIZDAYSA, KURAN'A AYKIRI BU HADİSLER DE NEYİN NESİ?
KURAN'A UYGUN OLAN HADİSLER PEYGAMBERİMİZİN KENDİ SÖZLERİ OLABİLİRLER,
KURAN'A UYGUN OLMAYANLAR İSE ANCAK ŞEYTANIN KANDIRDIĞI CAHİLLERİN VEYA KÖTÜ NİYETLİ KAFİRLERİN SÖZÜ OLABİLİR.

NUR SURESİNDEN "İFTİRACILAR" İÇİN SÖYLENEN AYETLERİ OKUYALIM MI: SUREDE ANLATILAN OLAY FARKLI OLSA BİLE, KONU, HERHANGİ BİRİNİN SÖYLEDİĞİ BİR İDDİANIN DOĞRU MU YOKSA YALAN MI OLDUĞUNU ORTAYA KOYMAK İÇİN GEREKLİ ŞART DEĞİL MİDİR: 4 TANIK? 

13. İddialarına dört tanık getirmeleri gerekmez miydi? Tanık getiremediklerine göre onlar Allah'ın yanında yalancıdırlar.
14. Eğer dünyada ve ahirette Allah'ın lütuf ve rahmeti sizin üzerinize olmasaydı, içine düştüğünüz şeyden dolayı size kesinlikle büyük bir azap dokunurdu.
15. Hani siz onu dillerinize dolayıp, kendisi hakkında bilgi sahibi olmadığınız şeyi aranızda yayıyordunuz. Ve bunun önemsiz olduğunu sanıyordunuz. Oysaki bunun Allah'ın yanında önemi çok büyüktür.
16. Ve onu duyduğunuz zaman: "Bunu konuşmamız bize yakışmaz. Seni tenzih ederiz! Bu büyük bir iftiradır." demeniz gerekmez miydi?
17. Allah size öğüt veriyor: Eğer iman etmiş kimselerseniz, böyle bir şeyi yapmayı ebediyen yasaklıyor.
18. Allah, size ayetlerini beyan ediyor. Allah, Her Şeyi Bilen'dir, En İyi Hüküm Veren'dir.

KURAN'A AYKIRI OLAN HADİSLER İÇİN "PEYGAMBERİMİZ BÖYLE DEDİ" DİYENLERİN DÖRT TANIĞI VAR MIDIR? DÖRT TANIKLARI YOKSA ONLAR ALLAH NEZDİNDE YALANCILARDIR, BİZİM NEZDİMİZDE DE YALANCIDIRLAR.  

 
KİM BU BORAZANCILAR?

Allah’ın Elçisinin bize emanet ettiği ve Allah’ın korumakta olduğu Kuran’ı Neden Anlayamıyorlar ve Seslerini Allah’ın Elçisinin (KURAN’ın) Üzerine Çıkarmaya Uğraşıp Duruyorlar?      

Siz Kuran’daki her şeyi anlayacağınızı mı zannediyorsunuz? Eğer henüz anlayamadığımız bir ayet varsa demek ki henüz anlaşılma vakti gelmemiştir, veya eğer ki siz anlamıyorsanız demek ki sizin anlama vaktiniz gelmemiş.

Anlamadıkları şeyleri de anlamış gibi göstermek için keyiflerine göre hadis seçip, alıyorlar ellerine borazanı, çiğniyorlar ölmüş atalarının, kardeşlerinin etlerini.

Durun Lütfen! Henüz anlamadıysanız, İyi insanlar olup sabırla bekleyin, anlamadığımız yerde bizler de beklemekte ve ALLAH'IN İZNİYLE, lutfettiği akıl ve bilimle doğrusunu bulmaya çalışmaktayız.

Ve,

ANLAMADIYSANIZ, ANLAMADIĞINIZI KABUL EDİN, İLLA ANLAYACAĞIM DİYE KURAN VE BİLİM DIŞINA ÇIKIP ÇÖZÜMLER ARAMAYIN, YOKSA YOLDAN SAPMIŞLARDAN OLURSUNUZ VE BUNUN FARKINA BİLE VARMAZSINIZ. BÖYLE SÖYLÜYOR ALLAH'IN KİTABI, LÜTFEN BU KADARINI OLSUN ANLAMAYA GAYRET EDİNİZ!

Allah'ın ayetlerine, kelamına göre kimlerin cennete gireceklerini görmeye, yukarıda bıraktığımız yerden devam edelim:

Beyyine 7. İman edip salih amellerde bulunanlar ise; işte onlar da, yaratılmışların en hayırlılarıdır.

Asr 3. İman edip salih ameller işleyenler, birbirlerine hakkı tavsiye edenler ve birbirlerine sabrı tavsiye edenler müstesna (ziyanda değillerdir).

Ankebut 58. İman edip sâlih ameller işleyenleri, cennette altlarından ırmaklar akan yüksek köşklere yerleştireceğiz ve orada ebedî olarak kalacaklardır.

Rum 15. İman edip sâlih ameller işleyenler, işte o bahtiyâr insanlar, cennetin has bahçelerinde mutluluk içinde ağırlanacaklar.

Rum 45. Çünkü Allah, iman edip sâlih ameller işleyenleri lutfuyla mükâfatlandıracaktır.

Secde 19. İman edip sâlih ameller işleyenlere, yaptıklarına karşılık bir konaklama yeri olarak Me’vâ cennetleri vardır.

Sebe 4. Bu böyledir; çünkü Allah, iman edip sâlih ameller işleyenleri mükâfatlandıracaktır. Onlar için büyük bir bağışlanma ve çok güzel, bol, değerli ve arkası kesilmeyecek bir rızık vardır.

Sebe 37. Sizi bize yaklaştıracak olan ne mallarınız ne de evlatlarınızdır. Ancak iman edip sâlih ameller işleyenler müstesnâ. Onlara, yaptıklarına karşılık kat kat mükâfat verilecek ve onlar cennetin yüksek köşklerinde güven ve huzur içinde kalacaklardır.

Mümin 40. Erkek veya kadın kim de mü’min olarak sâlih ameller işlerse, işte onlar cennete girecekler ve orada hadsiz hesapsız nimetlere nâil olacaklardır.”

Fussilet 8. İman edip sâlih ameller işleyenler için ise, ardı arkası kesilmeyecek bir mükâfat vardır.

Fussilet 33. İnsanları Allah’a çağıran, sâlih ameller işleyen ve “ben müslümanlardanım” diye ilan eden kimseden daha güzel sözlü kim vardır?

Şura 26. O, iman edip sâlih ameller yapanların dualarına cevap verir...

Casiye 30. İman edip sâlih ameller yapanları, Rableri rahmeti içine alır. İşte apaçık kurtuluş ve başarı budur!

Muhammed 2. iman edip sâlih ameller işleyen ve Rableri tarafından Muhammed’e gerçeğin tâ kendisi olarak indirilene iman eden kimselere gelince, Allah onların bütün günahlarını örtecek, kalplerini pekiştirecek ve hallerini düzeltecektir.

Muhammed 12. Allah, iman edip sâlih ameller işleyenleri altlarından ırmaklar akan cennetlere yerleştirecektir.

İnşikak 25. Ancak iman edip sâlih ameller işleyenler başka! Onlar için bitip tükenmeyen bir mükâfat vardır.

Büruc 11. Buna karşılık, iman edip sâlih ameller yapanlara ise içinden ırmaklar akan cennetler vardır. En büyük başarı ve kurtuluş işte budur.

Tin 6. Ancak iman edip sâlih ameller yapanlar müstesnâ! Onlar için hiç eksilmeyen ve tükenmeyen bir mükâfat vardır.

 

Selamlar, Sevgiler

  
93424 kez okundu

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın
Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi4
Bugün Toplam368
Toplam Ziyaret1240663
Linkler