Cüruf musun Atılacak, Cevher misin Tutulacak, R'ad 17 SEL KÖPÜĞÜ, ÇER ÇÖP, CÜRUF MUSUN ATILACAK, YOKSA FAYDALI MİNERÂL, CEVHER MİSİN TUTULACAK? R’AD 17
HEPSİ TEK CÜMLEDE: TARIM -KOZMOLOJİ/FİZİK -BİLGİ -İNANÇ -FELSEFE -ÖDÜL/CEZA -İNSAN PAZARI
İnsanlar “bilmeyi” kolay zannediyorlar ve ilk bakışta gerçekten çok kolay. Cep telefonu kullanmak gibi, dokunuyorsunuz oluyor. Fakat nasıl oluyor da oluyor sorusunun cevabını bilen çok çok az. Konumuz akıllı telefonlar değil tabi.
Konumuz “Bilmek” ve “İnanmak” ya da daha doğru bir tanımla: “Bilerek İnanmak”, öylesine mi yoksa gerçeğe dayalı mı inanıyoruz? Bir taraftan bilimsel verilere uygun, diğer taraftan aynı kelimelerle insani vasıfları hem psikolojik hem de biyolojik açıdan anlatan ifadeleri gördükçe, bunu sağlayan bir kitaba inanmamak oldukça zor.
Çok bilmeyebilirsiniz, fakat az da bilseniz doğrusunu bilin. Çok bilip yanlışa inanmak yerine, az bilip doğruya inanmak daha elzem ve erdemlidir. O yüzden denmiştir ki "gerçek doğru bir tek kitap okumak yerine pek çok yanlış ve gereksiz kitapları okuyanlar, faydasız yükler taşıyan, hamal eşekler gibidir" (Cuma suresi 5. ayet)
Kuran öyle bir kitap ki, bir cümleyle Evreni, İnsanı ve Dünyayı aynı anda anlatabilmektedir. Çünkü yukarısı uzay, aşağısı dünya ve içimiz de kendimiz olarak; Gökte nasılsa Yerde de öyle, Kendi İçimizde de öyle. Bunun için yazımıza konu olan tek bir ayet/cümle (R'ad 17) ile size tam 7 (yedi) farklı katman/boyut anlatabilme sanatını göstermeye çalışacağım:
1) Kozmoloji/Fizik (Evren) R'AD 17. (Allah) Gökten bir su indirdi de dereler kendi miktarınca çağlayıp aktı. Sel de yüze vuran bir köpük yüklendi. Bir süs veya bir meta sağlamak için ateşte yakıp erittikleri (CEVHER gibi) şeylerde de bunun gibi bir köpük (posa) vardır. İşte Allah, hak ile batıla böyle örnekler verir. Köpüğe gelince, o atılır gider, insanlara yarar sağlayacak şey ise yeryüzünde kalır. İşte Allah örnekleri böyle vermektedir. Biraz detaylandırdığımızda “Vadilerin kapasitesine uygun yeterince yağmur yağarsa, topraktaki çer çöp süprüntüsü suyun üstüne çıkar ve çalkalanmayla ortaya çıkan köpük ile birlikte atılır gider, tarım ve vejetasyon için faydalı olan mineraller ise toprakta/vadi’lerde kalırlar” diyen ve bunu “değerli maden ve süs eşyalarında da böyledir” diyerek değerli taş, metallerle iyice vurgulayan böyle bir ifadeyi Kuran’da okuyunca (R’ad 17) haklı olarak “batıl gider hak kalır” konusu anlatılıyor deriz. Gördüğüm kadarıyla herkes -bütün alimler- de böyle açıklamış.
Tamam da, bu zaten ayet içinde ayrıca yazılmış, yani bu da aynı “cep telefonuna dokunmak” gibi bir bilmek, dokununca neler olduğunu doğru dürüst anlatan çıkmamış galiba. Hak/gerçek nasıl yerleşir, batıl/yanlış nasıl kaybolur? Mühendislik diplomama rağmen akıllı telefonların işleyişini genel prensipler hariç ben de detaylı bilmiyorum ve benim alanım da değil zaten.
Sorun az ya da çok bilmek de değil aslında, sorun yanlış veya eksik bilmek ama doğru ve tam bildiğini zannetmek.
Bu “faydasız sel köpüğü cüruf” ve “faydalı olan esas öz” ile ilgili olasılıkları da aynı matruşka gibi katman katman açarak 7 farklı düzlemde anlamaya çalışalım. Kuran’ın matruşka yapısını örneklediğim yazıyı buradan okuyabilirsiniz: https://www.asronspace.net/?Syf=26&Syz=742501&/Kuran-Matruska-Gibidir
Sel köpüğü benzetmesinden sonra “Allah işte böyle örnekler verir” diye devam ediyor RAD Suresi 17. Ayet. Öyle bir örnek ki, aynı anda pek çok gerçeğe işaret ediyor. Kuran-Matruşka benzetmesini de R’ad suresinden örnekle anlatmıştım. Şimdi “bir örnekle kaç konunun” anlatılabileceğine tekrar tanıklar olalım. Bu yedisinden başka çıkarımlar da olabilir ve varsa zamanı geldikçe ortaya çıkacaktır.
Bu yazının özünü başta 17. ayet olmak üzere R'ad suresi oluşturuyor. 17. Ayetin özü ise son iki maddede fakat öncesinde bunların bilimsel karşılıklarının varlığını da görmemiz gerekiyor ki "bilerek inanalım".
En basitinden başlıyoruz, YAVAŞÇA AĞIRLAŞACAK KONULAR:
Bu hususta pek bir şey yazmanın gereği yok sanırım, ayeti yazarken göstermiş olduk zaten. Zengin topraktan alınacak muhteşem verim. Aynı yağmur ve aynı toprakla binbir çeşit meyve, sebze, her türlü bitki (R'ad 4). Değerli taş ve madenlerin de fayda ve güzelliklerini ortaya çıkarmak üzere temizlenerek "saf" hale gelmesi/getirilmesini de "toprak", yerbilim kapsamında görebiliriz.
Sadece önemli bir hususa vurgu yapalım: Yağmurun vadi ve nehir yataklarına uygun yağması halinde -yani kendi ölçüsüne/kapasitesine uygun olursa- bu dediklerimiz faydalı olabilirler, kapasite fazlası erozyona, sellere ve yıkıma yol açacaktır, ölçüsünden az olursa da köpük bile oluşmayacaktır ki faydalı ve faydasız ayrışabilsin.
Toprak kapasitesine göre az ya da çok ürün alınması değildir ölçü; asıl ölçü alınan ürünün "sağlıklı, lezzetli, faydalı ve güzel" olmasıdır.
Her şey şaşmaz ölçülerde yaratılmış olduğu gibi, her işin/oluşun da optimum fayda noktası vardır.
Uzayda kozmik yağmurlar, özellikle yüksek enerjili olanlar sürekli bir şekilde uzay dokusuna çarparak burada “kozmik köpük -Cosmic Foam” denilen oluşuma yol açarlar. Yeterince yoğun ve yüksek enerjili devam etmesi halinde bu kozmik köpükten, tüm evreni oluşturan atom-altı temel kuantum elementleri yaratılıp ortaya çıkar ve bizim evrenimizde varlık kazanırlar. Bunun ardından da atomlar, moleküller, mineraller ve daha büyük bileşenler ortaya çıkıyorlar. Zülkarneyn’i anlatan yazımdan alıntılayarak hafifçe değinelim:
“Buradaki gökler, birinde bizim bulunduğumuz 7 ayrı uzayı (uzay-zamanı) belirtir ve “yer-arz” tabiri de dünya demek değildir, 7 göğün üstünde bulunduğu kâinatın ve Yüce Allah’ın “yeri yaydım” dediği tabanıdır. En büyük ölçekteki Yer/arz budur, üst yüzeyi “uzay dokusu (Fabric of Space) tabir olunur. Uzay dokusu altındaki yer yani asıl ve gerçek “Arz”, kelime manası ile dahi açıkça “arz eden, sunan”dır ve gerçekten de uzayda/evrende ortaya çıkan ne varsa yerden, Kozmik Arz’dan çıkar. (Cosmic Ground = Kozmik Yer, Kozmik Arz). Soldaki GIF resimde gerçek yerin/Arz’ın nasıl olduğunu da arz etmiş oluyorum.
Boşluk zannedilen uzayın her yerinde sağda görüldüğü şekilde sürekli olarak evrenin yapıtaşları belirip kaybolurlar; yoktan var olur vardan yok olurlar. "Sürekli bir arz ediş". Bir gün bunlara hükmetmek mümkün olabilir, Allah'ın izniyle.” Zülkarneyn yazısının tamamını bu linkten okuyabilirsiniz. Yerçekimi Dalgaları - Zülkarneyn - Karadelikler-Yecüc ve Mecüc
Yukarıdaki iki katman, kanıtlanmış bilimsel konular ve tartışma götürmez gerçeklerdir. Diğer katmanlar daha değişikler, herkes kafasına uygun konuşabiliyor ve bu gerçek ayetle de sabit “insan tartışmayı en çok seven canlıdır- bilse de bilmese de – anlasa da anlamasa da (18/Kehf 54)”.
Her yerden bilgi fışkırıyor; internet, gazeteler, televizyon şeklinde her türlü medya, kitaplar, okullar, dernekler, kurum ve kuruluşlar. Bazıları televizyondan duyup gördükleriyle bütün dünyayı anladığını iddia ediyorlar. Bunu “gezdim, gördüm, bildim” diyenlerin bir kısmı da iddia ediyorlar. Hatta klasik “çok gezen mi çok okuyan mı” tartışması da buna çanak tutuyor.
O yüzden, İngilizce, Fransızca, Arapça, Latince bilen birisi bilge olamayacağı gibi Freudça, Engelsçe, Marxca, Aristoca, Camusca konuşan birisi de bilgili demek değildir.
Sözlük veya ansiklopedi ezberleyip bilgi deposu olabilirsiniz ancak bilge olamazsınız.
Bu konuyu açık açık yazmak sayfalar gerektirecek, o yüzden uzatmamak adına belki bilgisayarlara benzetebiliriz biraz: Bilgisayarların “hafıza” kapasiteleri, “işlemci hızı”, “ön bellek kapasitesi” gibi özellikleri var, hepimiz biliyoruz. Bunları uygun kombinasyonda kullanabilmek çok önemlidir. Sadece yüksek hafızası olup da işlemcisi ve ön belleği düşük olan bir bilgisayar "harici hafıza kartı" yani “depo=hamal” olmaktan öteye geçemez. Bunun tersinde ise çok hızlı bir işlemciniz var fakat hafıza kapasitesi düşükse, işleyecek yeterli bilgisi yok demektir ve bildikleri de ancak gevezeliğe, boş boğazlığa yarayacaktır. Birkaç yaygın İngilizce kelime katarak konuşan entelektüellerle birkaç Latince kelime katarak konuşan felsefeciler bu kategorideler. Doktorunuzun sizinle Latince konuşmaya çalışması ne kadar hoşunuza giderdi acaba?
“Vadilerin kapasitesi, yeterli yağmur, gereksizlerin atılması, faydalı olanın tutulması, bunların doğru şekilde işlenmesi” ile Sonuçta pırıl pırıl gerçek ve doğru sonuçlara yani “esas=hak” olan bilgiye ulaşılır. Ayetin de dediği budur.
Yoksa “çok bilirsiniz” ama “çer çöp köpükle dolu kirli bir madene dönüşürsünüz. Böyle iki arada bir derede kalmış olanlar vardır ki, bunlardan bazıları çok bilgilidirler -bazıları ise az, yetersiz bilirler ve iki kesim de gevezelikten çok hoşlanıp polemikten zevk alırlar (Kehf 18). Uyarılara aşırı sert tepki verir, bildikleri dışındakilere kapalı olurlar; aynı “peygamberlerin uyarılarına sırtını dönenler” gibidirler: Dönüp gidenlere kim sesini duyurabilir ki?
Farklı bir bakışla; insanların beyin kapasitesi farklı olabilir ve o beyinden alacağınız ürün miktarı da değişebilir, ancak ayetin belirlediği sistem güzel çalışıyorsa, alacağınız ürün az da olsa çok da olsa “doğru ve güzel” olacaktır. Boyu uzun basketbolcularla boyu kısa olanların günlük çalışmalarında da durum pek farklı değildir fakat böyle bir beyin-boy benzetmesinde şöyle bir sıkıntı yaşamak kesindir: Uzun veya kısa olanlar birbirine bakar bakmaz bilirler kimin kısa kimin uzun olduğunu. Oysa beyin kapasiteleri küçük olanların bunu kabul etmeleri pek de zordur. Bu da bizi yine yukarıdaki Kehf 54’e götürür: Gereksiz tartışma ve polemik.
Farkına varmamız gereken çok önemli bir husus bulunuyor: İnsanların bilgileri az veya çok olabilir, yaptıkları işler ve kazançları farklı olabilir. Unutmayın ki "işçi olmaz ise patron da olmaz. Memur olmaz ise amir de olmaz. Bu durum insani açıdan hiç kimseyi başkasından üstün de kılmaz daha değerli de kılmaz. Zengin veya fakir olmanınn da bu konuyla uzaktan yakından bir alakası yoktur.
Gereğince yağmur yağmaz ise köpük ve esas ayrışamaz ve birbirleri içinde dalgalanır dururlar. Yahut köpük ayrışmaya başlar fakat akıp gitmez, esas olanın üstünde gölge gibi yüzer durur.
Cahil-Ehil diye ikiye ayırma yapılır genelde, oysa ki Cahil-Şaşkın-Ehil diye üçe bölmek belki daha doğrudur. Karanlık – Alaca Karanlık – Işık Aydınlık gibi...
Ve gerçek şu ki; alaca karanlıkta dolaşan şaşkınlarla doludur dünya (Enam 116).
Yağmur = Kuran, Vadi = Kalp/Gönül/Beyin, Köpük = Yanlış/Gereksiz İnanç/iman, Faydalı olan = Gerçek/Doğru İnanç/İman
"Kalbimizde, beynimizle akledemeyeceğimiz bir akıl mı var?"
Bu katman için de sayfalar gerekiyor fakat R’ad suresinden bir ayeti incelediğimiz için esasen daha çok bu sureden devam ederek kısaca toparlamaya ve dilimin döndüğünce “Kuranca” konuşmaya çalışacağım.
Kuran “babalardan/atalardan gelen her şeyin yanlış olması ihtimalini” defalarca vurguluyor. Doğrunun ise Kuran’da aranması gereğini de “içinde her şeyi açıkladık”, “içinde eksik bırakmadık” “üzerinize olan nimetimizi tamamladık” “her türlü örneği verdik” “sizin için ışık/nurdur, kılavuzdur” diyerek önemle ortaya koymaktadır. Buna rağmen çoğunluk geleneğe uymakta ve “rivayet, kıssa, hadis” adı altında kulaktan kulağa aktarılmış şeyleri “gerçek din” olarak kabul etmektedirler. Bazıları ise Kuran’da anlayamadıklarını farklı kaynaklardan telafi etmeye çalışırken, Kuran’a aykırı ve çelişen fikirlere kapılırlar. Onlar ancak zan ve kuruntularına uymaktadırlar; ve (Kur’an’ı ölçü almayan kalabalıklar) sadece zan ve tahminle yalan uydurmaktadırlar (yine Enam 116).
Yüce Allah ayrıca diyor ki “eğer çoğunluğa uyarsan, şaşkınlardan olursun” (Enam 116). Bunun doğrudan mantıksal çıkarımı ise “şu anda halkın çoğunluğunun yanlış yolda olduğu” gerçeğidir. Fakat bunu kimseye inandıramazsınız. Nice mühendisler ve doktorlar bile bu yanlış yolda debelenip duruyorlar, “esas” ile “köpüğü” birbirinden ayırmaktan aciz olabiliyorlar. Sorun şu ki, onlar doğru yolda olduklarını zannediyorlar (Zuhruf 37).
Yukarıda farklı dillerden bahsetmiştim. Doğru iman ve inanca ulaşmak için bilmemiz gereken en önemli dil ne İngilizce ne de Arapça’dır, sadece ve sadece “Kuranca’dır”. Ne acıdır ki, ilahiyat profesörü olup da bu dili öğrenemeyen o kadar sahte alim dolaşıyor ki ortalıkta, ve hepsinin dilleri de iki karış. Doçent ve doktor olanları saymıyorum bile. Kendileriyle Kuranca konuşmaya çalıştığımızda, anlayamadıkları için anında reddediyorlar. Çoğu, Allah’a ve Kuran’a gerçekten inanıyorlar ve inançları da kuvvetli fakat esas olanın yanında çer çöple de az da olsa mutlaka karmakarışık haldeler ve bunu kabullenmeye de hiç niyetli değiller, çünkü onlar doğru yolda olduklarından eminler. Sadece ilahiyat profesörü, doçenti ve doktorlarından da bahsetmiyorum, herkes üstüne alınabilir ve iyi de eder.
Sağırlara kim sesini duyurabilir ki?
Bu katmanda R’AD 17’nin ardından gelen ayetleri, inatçıların gözüne iyice sokmak gerekiyor:
Ey inananlar, bana göre Rabbimin çağrısı Kuran’dır, peki size göre Rabbinizin çağrısı nedir?
R’ad 18. Çağrıya olumlu cevap verenler = Faydalı, değerli olanlar, Allah’a kulluk etmeye layık bulunanlar. Çağrıya olumsuz cevap verenler = köpükle atılıp gidecek olan çer çöpler, Allah’a kulluk edemeyecek olanlar.
Ey inananlar, bana göre Rabbimden indirilen Kuran’dır, size göre nedir? Menkıbe kitapları mı yoksa insanların yazdıkları başka kitaplar mı?
R’ad 19. “Rabbinden indirilenin hak olduğunu bilenler” = değerli faydalı kullar. Rabbinden indirilmemiş olanların peşinden gidenler = köpükle atılıp gidecek olan çer çöpler, “kör olan kişiler”, Allah’a kulluk edemeyecek olanlar. “Sadece aklı ve gönlü işleyenler düşünüp ibret alır.”
Bu katmanı bitirmek için: kalp+gönül+beyin ile bilgi ve inancını sağlamlaştırıp şüphelerden kurtularak emin müminlerden olmak, batıl inanışlardan, atalardan gelen yanlış geleneklerden kurtulup hak gerçeğe “esas” olana ulaşmak, üstümüzdeki nuru tamamlayıp ışıl ışıl parıldamayı nasip etsin Yaradan. Alaşımlarından, bulaşıklarından kurtulup curufu atılmış saf altın gibi olalım inşallah.
Yağmur = Kuran, Rabbimizden indirilmiş olan, Vadi = İnsan, Köpük = Yanlış/Gereksiz yola sapmış olanlar cehenneme atılacaklar, Faydalı olan = Kuran’ı esas alıp Gerçek/Doğru inanç ve imana, ve nihayet cennete ulaşanlar. Ödül, R’ad 23. Adn cennetleri bunlar içindir....
İnsan pazarı;
Ali İmran 57. İman edip (gerçek olana inanıp) yararlı işler yapanlara Allah ödüllerini tam olarak verecektir: Faydalı işler, iyilik yapmak, adalet barış ve huzur için çalışmak.
Köpük müsünüz, cevher misiniz görmek için herkes aynanın karşısına geçsin ve kendisini tartıya çıkarsın. Bir de tanık bulun kendinize. Tanığın kim olacağını da okuyalım:
R’ad 43. İnkâr edenler “Sen gönderilmiş bir elçi değilsin” diyorlar. De ki “Benimle sizin aranızda tanık olarak Allah ve kitaba dayalı bilgi/ilim sahibi olanlar yeter.
Ey inananlar, benim için tanık olacak “Kitap Bilgisi” Kuran bilgisidir, yoksa sizin başka tanıklarınız, başka kitaplarınız mı var?
Selamlar Sevgiler, |
3002 kez okundu
YorumlarHenüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |